Press "Enter" to skip to content

Başka bir Dünya, başka bir evren

Başka bir Dünya, başka bir evren

Başka bir Dünya, başka bir evren demiştim, hakikaten öyle.

 

 

 

 

 

 

 

Çok yer gezip görmedim ama Latin ülkelerine mahsus olduğunu düşündüğüm, Küba’da da gördüğüm müzik hayatın merkezinde, hayatın bizzat kendisi ve anlamı. Salsa’yla birlikte bir insan bedeninin ancak bu kadar kıvrak, bu kadar estetik, karşı cinsten iki insanın ancak bu müzikle bu kadar birlikte uyum içerisinde adeta ruhsal bir ayinle buluştuğunu görebiliyorsunuz.

Hemingway ile.

 

Kolonyal dönemden kalma büyük ve adeta dantel gibi işlenmiş, seyrine doyum olmayan muhteşem yüzlerce bina. Veee rengârenk, güneşin altında ışıltılarıyla gözlerinizi alan eski klasik arabalar sizi 50 yıl öncesine götürüyor. Bu güzel binalara, hatlarıyla hayranlık uyandıran klasik arabalara bakınca o dönem insanoğlunun ne kadar yaratıcı, estetik ve zarafetten yana ne kadar incelikli yüce bir ruha sahip olduğunu düşünüyorsunuz.

 

Zenginlikle yoksulluk iç içe, bir arada.

Uzun ve oldukça geniş yollar.

Bu yolların buluştuğu, heykellerle, sanat yapılarıyla taçlandırılmış büyük meydanlar.

El değmemiş kupon arsalar, henüz yağmalanmamış sahiller (!).

 

***

 

Küba’dan.

 

Yine ulaşımda kullanılan, uzaktan bakınca karıncayı andıran üç tekerlekli coco diye bilinen sarı renkli binek araçları, atlı arabalar… Hiç bozulmamış doğasıyla, kalem gibi yükselen iklime özgü palmiye ağaçları, şeker kamışı tarlaları, ananastan, muza en çok da mangosu ve envaı çeşit adayı besleyen çeşitli tropik meyveleriyle özellikle sabah kahvaltı menüsünü oluşturan değişik tatlar. İnsanıyla, doğasıyla renkli bir coğrafya. Samimi ve içten cana yakın, sizi gördüklerinde ”Ola” diye selamlayan, Türkiye’den geldiğinizi söylediğinizde ağız dolusu ”Ooo Turkıya” diyerek daha bir muhabbetle sizi karşılayan insanlar.

Atatürk Anıtında

 

Sağlam temeller üzerine kurulu bir eğitim ve sağlık sistemi.

Turizm sektöründeki hizmet alanlarının dışında görece sıkıntı ve yoksulluğu görebiliyorsunuz.

 

Küba güzeli…

 

Hani Afrika temalı filmlerde izlemişsinizdir, gecenin bir yarısı çok uzaklardan çalan tamtam sesleri yarı uyanık dünyanıza bir gizem katar. İşte aynen öyle gecenin bir vakti başlayan davul seslerini kulağımızda duyumsayarak sabahın 5’inde başladık 1 Mayıs gününe. Daha caddeye çıkar çıkmaz kendimizi mahşeri bir kalabalığın içinde bulduk. Bizi en çok şaşırtan şey ise 1 Mayısı kutlamak için Türkiye’den ve Dünya’nın diğer köşelerinden gelmiş bu kadar çok Türkün orada bulunmasıydı. Daha meydana varmadan ellerinde bayrakları, flamalarıyla büyük bir Türk grubunun içinde buluverdik kendimizi. Biraz abartarak söylüyorum ama, kutlamalar boyunca karşılaştığımız Türk grubunu sayıya dökersek bir meydanı dolduracak kadar katılım vardı. Eee ne yaparsın, ülkede kutlayamayınca İşçi bayramını, gider Küba’da kutlarsın.

 

Yaşasın 1 Mayıs!

 

Küba’ya Türkiye’den giden herkes gibi, Atatürk büstünü ziyaret ettik. Büstün bulunduğu parka vardığımızda bu bölgenin temizlik ve bakım işleriyle görevli arkadaşın üzerinde ”Uyuyan Milletler ya ölür ya da köle olarak uyanır” sözlerinin yazdığı Atatürk tişörtüyle bizi karşılamış olması oldukça manidardı. Üzerine bir de büstte resim çekilirken çantasından çıkardığı tertemiz Türk bayrağıyla ”bununla çekilin” imasında bulunması oldukça anlamlıydı.

Beni bu gömlekle çekin!

 

Küba’da gezilecek, görülecek yerlere gelince; bununla ilgili yayınlanmış birçok video, birçok blog yazısı, kitap bulacaksınız. Alın elinize haritayı, çizin rotanızı, rehberiniz kendiniz olun. Taksicilerle sıkı pazarlık yapın, güvenliğinizden endişe etmeyin. Adı Küba’yla özdeşleşmiş, meşhur içkileri Havana Clup’la yapılan çok çeşitli kokteylleri var. Mojito, DaiQviri, Cuba Libre, Canchanchaya en çok bilinenleri. Özellikle Mojito, sıcaktan bunaldığınızda içinizi serinleten limonata kıvamında bir kokteyl. Kafayı hafif çakır Keyif yapan bu karışımlardan tatmanızı tavsiye ederim. Korkmayın sarhoş olup bir köşede sızmazsınız. Aç kalmazsınız, damak tadımıza uygun birçok yemekleri var.

 

***

Türkiye’den Devrime Selam!

 

İnternet kısıtlı; belli alanlarda, o da elden alırsanız saati 3 cuc, postaneden alırsanız 1,5 cuc karşılığı edindiğiniz kartlardaki şifreleri girerek erişim sağlayabiliyorsunuz. İstediğinizde bağlanamamak bir yandan iyi bir durum, şöyle ki; uzak kalınca sosyal medya bağımlılığınızı sorgular hale geliyorsunuz. Sözün burasında bir şey daha öğrendik ki Kanadalıların ve bu ülkede yaşayan Türk kardeşlerimizin uğrak yeri Küba. Yakın olması nedeniyle, oldukça uzun ve sert geçen kış koşullarından kaçıp tatil için daha çok Havana’yı, Varadero bölgesini tercih ettiklerini gördük. Zaten Havana sokaklarında yürürken Kanada’ya özgü tanım ve amblemlerden bunu görebiliyorsunuz.

Rengarenk Küba.

 

Gidiş-dönüş toplam 11 gün süren seyahatimizin 6 günü Havana’da geçti. Casalarda kalacaksanız, Havana’da kaldığımız Vadedo bölgesini özellikle tavsiye ederim.

Sokakta müzik…

 

Sonraki 5 gün olmazsa olmaz; Trinidad. Küba seyahatinin mutlak uğrak yerlerinden. Yorucu, uzun yürüyüşlerden sonra gezginlerin biraz da tatildeniz moduna girelim dedikleri yer. Turkuvaz yeşilinin maviyle buluştuğu oldukça güzel kumsalıyla ünlü. Ayrıca buradan katamaranlarla günü birlik Karayiplerin açığına bir ada gezisi yapabiliyorsunuz. Taş döşeli Arnavut kaldırımlarıyla, kendine özgü mimarisiyle Unesco tarafından koruma altına alınmış. Yine buradan atlarla doğanın içinde eğlenceli bir yolculuktan sonra Casada El Cubano şelalesine ulaşabiliyorsunuz.

ODTÜ ayakta…

 

Oldukça geniş, dümdüz, hiç de kötü sayılmayacak asfalt bir yolla, arada Santa Clara’ya da uğradığımız için yaklaşık 5-6 saat süren bir yolculuktan sonra ulaşabiliyorsunuz Trinidad’a.

Rengarenk Küba…

 

Santa Clara demişken, mutlaka uğramanız gerek. Che’nin büyük bir heykeli hemen altında da diğer silah arkadaşlarıyla birlikte anıt mezarları burada. Yine aynı alanda hiç sönmeyen devrim ateşi ve Che’nin özel eşyaları, fotoğrafları, kendi el yazısıyla kaleme alınmış dokümanlar ve çeşitli savaş materyallerinden oluşan biraz hüzün kokan bir müze var. Batista’nın başında bulunduğu hükümet güçlerine karşı verilen mücadele sırasında burada yaşanalar savaşın kaderini değiştirmiş. Dönüş yolunda üç gün savaşları diye de anılan meşhur Domuzlar Körfezi çıkartmasının yapıldığı bölgeyi ve bizzat Fidel’in savaşı yönettiği, müzeye dönüştürülmüş karargâh binasını ziyaret ettik.

Bir son gece daha Havana. Gariptir, Havana’yı özlediğimizi anlıyoruz.

 

***

Küba ve Türkiye bayrakları.

 

Artık bu güzel ülkeyle, her renkten sıcak insanlarıyla içimizde bir burukluk hissini yaşayarak vedalaşmanın vakti.

Aslında Küba benim için yerine getirilememiş bir sözün, kavilleşmenin, yani bir buluşmanın, doğrusu buluşamamanın da ortak adresiydi. Bir yanıyla eksik kalsa da bunu gerçekleştirdim.

Okulda.

 

Dönüş yolunda uçağın penceresinden ufuk çizgisinde gecenin karanlığını yırtan, git gide kızıla çalan gökyüzünü izliyorum. Gece gündüzüyle buluşuyor. Biraz sancılı ama mutlu bir buluşma çünkü sonu ferah, sonu ışıl ışıl bir aydınlık. Bense sanki uykudan yeni uyanmış biri gibiyim. Biraz sersem, geride kalan 10 günün bir rüya olduğunu düşünerek zihnimi toparlamaya çalışıyorum. Bir yolculuk sona eriyor ama içimde kıpırtılar, biliyorum ki yeni bir yolculuğun başındayım.

Hayallerinizin gerçekleşmesi dileğiyle…

 

 

Rüyanın Adı Küba-01»

 

 

Taner Baysan / Bizim Anadolu / Temmuz 2018

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...