Ayrılıyorum
“Dr Recep tayfasına polisin silah dağıttığı, belediyelere haber verildiği, el altından bu ‘püsküllü darbe’nin planlandığı her gün biraz daha aydınlığa çıkıyor. Ardından Alaca Karanlık Partisi’nin ‘Demokrasi Şenliği’ne var gücünüzle katıldınız. Oysa siz Dr Recep’ten bir ‘ulusal kahraman’ yaratmayı seçtiniz…”
Doğu Perinçek’e
Değerli Genel Başkanım,
Sizin de tanıdığınız, Fransa’da ilk kez avukatlık titri alan Halil Uysal ağabey şiir yazıyor diye, bir gün “Nazım Hikmet için ne dersin?” diye bir soru sormuştum, o da bana, “Nazım Nazım’dır” demişti.
Şimdi sizin için ‘Doğu Perinçek Doğu Perinçek’tir’ demek geliyor içimden.
Türkçe’mizi, Türk soyunu, tarihi, yazını ve özellikle de ‘hukuk’u iyi bilen bir bilim adamısınız.
Size bu konularda özenmiyor değilim.
Ancak ‘politika’ konusunda, ne yazık ki, görüşlerimiz ayrılıyor.
Sizin ‘19 Yüzyıl düşüncesi’ olarak küçümsediğiniz ‘sosyalizm’ konusundaki görüşleriniz bunda pek etkin olmayabilir.
Ancak 21. yüzyılda ‘Devlet ve Devrim’ konusundaki görüşlerinizi ‘çelişkili’ buluyorum.
‘Olgulara bakmak’ diye bir öncülünüz var.
Tüm akıl yürütmenizi bu öncüle dayandırıyormuşsunuz gibi geliyor bana.
‘Olgu’ dediğiniz eğer ‘phénomène’ ise, o zaten ‘görüngü’ demektir.
Görünüşe bakarak bilim yapılabilir mi?
Yok eğer, olgu ile ‘fait’yi anlıyorsanız, yani oldu bittiyi, o zaman Myrdal’ın ‘ekonomi politik’ için söylediği “ekonomi politikte ‘fait’ olmaz” sözünün bana daha doğru geldiğini söyleyebilirim.
Türkiye’ye ilişkin politikalara gelince…
Sizin partiniz ‘İşçi Partisi’ iken, sosyalist eğilimli bir parti yani, partinize üye oldum.
2006’daki program değişikliğini de benimsemiştim.
Türkiye’nin ‘Halkçı, milliyetçi ve sosyalistleri’ni birleştirmek.
Ne var ki, ne Türkiye’nin halkçı, milliyetçi ve sosyalistlerini birleştirebildik ne de kitlelere ulaşabildik.
Dahası, ‘MHP’nin milliyetçiliği’ gibi ne menem bir şey olduğunu anlamak olanaksız bir ‘görüş’ün de gerisine düştük.
Atatürk’ten de uzaklaştık.
Atatürk’ü tasa, tabağa ve bardağa hapsettik gibi geliyor bana.
Sonra siz değil miydiniz, beş-altı yıl önceden ABD’nin Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü Türkiye’nin başına getireceğini öngören?
Onlar ki sizi 6 yıldan fazla ve ‘sudan gerekçe’lerle hapislere tıkadılar.
Siz hapisteyken Türkiye’yi sallıyordu İşçi Partisi.
Sadece Türkiye’yi değil, tüm Avrupa’yı…
Berlin’de, Lozan’da, Paris’te hep yanınızda oldum.
‘Bayrak gösterelim’ diyordunuz, biz de şanlı bayrağımızı gösteriyorduk dünya aleme.
Hem de Dr Recep iktidarının ayağımıza dolanmasına karşın.
Paris’te, halkçıları, milliyetçileri ve sosyalistleri birleştirip 50 000 insanımızı Fransa Millet Meclisi’nin önüne yığdık.
Fransa tarihinde bir ilktir bu eylem.
‘Soykırım yalanı’nı tarihe gömdük.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini dize getirdiniz diyelim.
Sonra hapisten çıktığınızda, ‘Kınından çıkmış kılıç gibiyiz’ demiştiniz.
O gün bugündür kılıca bakıyorum, sanki paslanmış.
Kınına geri dönmüş gibi de denilebilir.
Sonra bir ‘Onbeş Temmuz’ palavrası çıktı ortaya.
Hiç gereği yokken insanlarımızı sokağa çağırdınız.
Adamlar her şeyi ‘en ince ayrıntısı’na değin hesaplamışlar oysa.
Dr Recep tayfasına polisin silah dağıttığı, belediyelere haber verildiği, el altından bu ‘püsküllü darbe’nin planlandığı her gün biraz daha aydınlığa çıkıyor.
Ardından Alaca Karanlık Partisi’nin ‘Demokrasi Şenliği’ne var gücünüzle katıldınız.
Darbeyi Dr Recep’in ‘yönettiği’ni biz bilmeyebilirdik, ama sizin bilmeniz gerekirdi.
Oysa siz Dr Recep’ten bir ‘ulusal kahraman’ yaratmayı seçtiniz.
Sokağa dökülen ‘milis’lerden birinin “Biz dört er öldürdük, durun şuna da bir yumruk vurayım da içim rahatlasın” diyen alçak ve namussuzun kaseti var elimde.
Vatanî görevini yapan o köylü çocuğundan ‘Fetöcü olur mu?’ sayın Genel başkanım?
Ayrıntılarını saymakla zamanınızı almak istemem.
Öte yandan, 16 Nisan Halkoylaması’ndaki ‘üçkâğıdı’ sindirmenin olanağı var mıdır?
Büyük bir hukukçu olarak, hukuk adına çevrilen ‘dolap’ları sindirmemizi bizden nasıl isteyebilirsiniz?
“Atı alan Üsküdar’a geçti” diyen III. Abdülhamit bile ‘dolap çevirdiğini ikrar etmiş’ değil midir?
‘Olgu’lara bakıldığında, Dr Recep’in ‘darbeyi önlediği’ söylenebilir.
Ancak ‘bilimsel bakış’, görünüşün gerisindeki gizemi ortaya çıkarmak değil midir?
‘Darbe olgusu’nun gerisinde, III. Abdülhamit’in ‘krallığı’ mı denir ‘halifeliği’ mi farketmez, ‘mutlak iktidar çabası’ yatmakta değil midir?
Bin yıllık Anadolu tarihimizde, ondan daha aşağı, ondan daha zalim, ondan daha hain bir yönetici olmamıştır.
Yanlış anımsamıyorsam, onlar için ‘mafya-tarikat örgütü’ diyen de sizdiniz.
Mafyaya mı teslim oldunuz sayın genel başkanım?
İrticayı mı görmezden geliyorsunuz?
Adamlar her gün Atatürk’ün manevi şahsiyetine saldırıyorlar; duymazlıktan geliyorsunuz.
Göstermelik ‘Askerî okullar açılsın’ eylemlerinin sivrisinek vızıltısından fazla bir sesi çıkmıyor.
Oysa o tok sesiniz, güzel Türkçe’nizle meydanları inletmeniz gerekirdi.
Siz isteniz biz de var gücümüzü ortaya koyabilirdik.
Türkiye’nin size en çok gereksinme duyduğu bir dönemde, öylesine ters, öylesine akıl almaz bir ‘taktik’ izliyorsunuz ki, ‘yanlış ata’ oynadığınızı görmemek olanaksız.
Ve bu kanıda olan arkadaşlarımın çoğunlukta olduğunu da düşünüyorum.
Ancak ‘Parti Disiplini’ adına ses çıkarmadıklarından eminim.
Oysa ‘Parti Disiplini’ insanların ‘özgüveni’nden önde olmamalıdır.
En azından benim bu konuda ‘Parti kararı’nı tanımam sözkonusu olamaz.
Yine sizin olduğunu duyduğum bir sözünüzü anımsatmak isterim:
“İnsanın kullanmadığı kafası boynunun üzerinde bir yük”tür.
Ben de, oldum olası, gereksiz bir kafayı boynumun üzerine taşımamaya özen gösteririm.
Ve sizin, o arada kuşkusuz Parti’nin, III. Abdülhamit’in ‘meşruiyet’ini kabul etmenizi onaylamam olanaksızdır.
Hele CHP’nin, en azından bu son eylemine ‘destek vermeyişinizi’ de anlayamıyorum.
‘Bayrak yokmuş’…
Biz de Türk Bayrağı’nı alarak katılsaydık o zaman.
HDP oradaymış…
HDP’den önce Vatan Partisi katılsaydı da, HDP’liler siz oradasınız diye yakınsalardı, değil mi ama?
Bütün sorun, dediğiniz gibi, III. Abdülhamit iktidarının ‘meşruiyet’i sorununa gelip düğümleniyor.
‘Gayrimeşru bir iktidar’ın, siz ‘meşru’ görüyorsunuz diye ‘meşru’ olmayacağını siz benden iyi bilirsiniz.
‘Meşruiyet’ dışında, iktidarı savunmak için sıraladığınız ‘bahane’ler de özde ‘gerekçe’ olmaktan çok uzak düşmekteler.
Sanki ‘Devrim’i ertelemeyi bir strateji olarak benimsemiş gibi davranıyorsunuz.
Yoksa ‘devrimci’liği de mi bıraktınız?
Devrim deyince illa ‘sosyalizm’ diyen de yok zaten;
Türkiye’nin ‘Kuruluş ilkeleri’ne geri dönmesidir amaçlanan.
Bunun için ilk koşulun, III. Abdülhamit iktidarı’nın devrilmesinin olduğunu söylemek bile fazla.
Bugünkü koşullarda, bu iktidarın devrilmesinden büyük bir ‘devrim’ olabilir mi sayın genel başkanım?
‘Sürekli’ ya da ‘kesintisiz’ adımlar sonradan gelsinler.
Toparlayacak olursam, siz III. Abdülhamit’in yanında olduğunuz sürece benim sizin yanınızda olamayacağımı bilmenizi isterim.
Gereği için bilginize arzederim.
Habip Hamza Erdem
Görüşler / Bizim Anadolu / 19 Haziran 2017
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…