Ayasofya tartışılmayı sürdürüyor
BM uzmanlarından Ayasofya çağrısı: Kültürlerin buluştuğu mekân özelliği korunmalı.
Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili BM uzmanlarından “Ayasofya’nın Türkiye’deki tüm insanları bir araya getiren bir simge olma özelliği korunmalı” çağrısı yapıldı.
Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesine ilişkin 1934 tarihli ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de altında imzasının bulunduğu Bakanlar Kurulu kararnamesinin Danıştay tarafından iptal edilmesi ve hemen ardından bir Cumhurbaşkanlığı kararı yayımlanarak camiye dönüştürülmesi üzerine Birleşmiş Milletler (BM) uzmanlarından kültür kalıtı vurgulu açıklama geldi.

Ayasofya’nın camiye çevrilmesine en sert tepkiyi Yunanistan verirken Batı ülkelerinden ve en fazla Ortodoks Hıristiyan nüfusa sahip olan Rusya’dan önemli ölçüde sert bir tepki gelmemişti. Kararın ardından ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “hayal kırıklığı duyduğunu” belirtmiş, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de “üzüntü ve esef verici” olarak nitelendirerek kınamıştı. Rusya ise resmi açıklamalarında kararın, Türkiye’nin iç işi olduğunu söylemekle yetinmişti.
Tepkilerin çoğunda Ayasofya’nın dünya kültür kalıtı olma özelliğine vurgu yapılarak bu niteliğinin bir zarar görmemesi çağrısı yapılmıştı. Ayasofya’nın, dünya kültür kalıtı konumuna vurgu yapan son açıklama ise BM İnsan Hakları uzmanlarından geldi.
BM Kültürel Haklar Özel Raportörü Karima Bennoune ve BM Din ve İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü Ahmed Shaheed, Ayasofya’nın ibadete açılması kararıyla ilgili bir açıklama yaparak kaygılarını dile getirdi.
Ayasofya’nın Türkiye’deki çeşitliliği yansıtacak kültürlerarası bir yer özelliğinin sürdürülmesi çağrısı yapılan açıklamada, “Dünyanın içinden geçtiği bu zor dönemde Türkiye ve ötesindeki dinsel ve kültürel toplulukları birleştirmek yerine, daha da bölecek bir eylemde bulunmak tarihsel bir yanlış olacaktır. Ayasofya’nın kubbesi, herkesi kapsayacak kadar büyüktür” denildi.
ÖRNEK NİTELİKTEYDİ
Ayasofya’nın 1934’te müzeye çevrilmesinden bu yana tüm inançlardan insanların kullandığı kültürlerarası ve inançlararası iletişim için örnek niteliğinde bir yapı olduğu belirtilen açıklamada, “Türkiye hükümeti, kültürel kalıt uzmanlarının bu anıtın korunmasından sorumlu olarak çalışmayı sürdürmelerini sağlamalıdır; bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır” ifadeleri kullanıldı.
Ayasofya’nın ibadete açılmasının ardından ilk cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbe okumak için minbere “fetih simgesi” olarak elinde kılıçla çıkmasına da değinilen açıklamada, “Bu gelişmeler ışığında BM uzmanları, Ayasofya’nın konumunun tek inançlı bir yapıya dönüştürülmesinin, tarih ve kültür hakkında üstünlükçü görüşü yansıtan bir adım olacağından korkuyorlar. Böyle bir adım, Ayasofya’ya tüm inançlardan ve inançlı olmayan insanların eşit erişiminin önünde bir engel oluşturabilir” denildi.

CHP’li Ağbaba’dan Erbaş’a çok sert sözler: FETÖ’nün esiri ve uşağı
Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün kılıçla çıktığı minberde Atatürk’e lanet okuyan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a tepki devam ediyor. Hakkında suç duyurusu yağan Erbaş’a son olarak CHP’li Veli Ağbaba da sert tepki gösterdi.
Erbaş’a ‘meczup” diyen Ağbaba “FETÖ’nün esiri ve uşağı” ifadelerini kullandı.
Ağbaba şöyle konuştu:
“Diyanet İşleri Başkanlığı makamında olan meczup, bazı ayıplarını örtmek için bu ülkenin kurucu değerine küfür ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin ortak değeridir ve çimentosudur. Sağcının, solcunun, AKP’linin, CHP’linin, HDP’linin de ortak değeridir.
Buna lanet okumak ancak o lanet okuyan meczubu toplum nezdinde sıfırlar.
Diyanet İşleri Başkanı elinde kılıçla ayıbını örtmek için Atatürk’e küfrediyor. Bilin ki Mustafa Kemal’e, Cumhuriyet’e en çok saldıranlar FETÖ’nün esiri ve uşağıdır. Bu beyefendi geçmişte Adil Öksüz’ün doktorasında jüri olmuş; Fetullah Gülen’in vakıflarında yöneticilik yapmış bir şahıstır.”
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a suç duyurusu yağıyor
Öte yandan “Atatürk’e lanet okuyan” Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a tepki dinmiyor. Adana Barosu da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya’nın ibadete açılışı sırasında söylediği sözlere suç duyurusunda bulundu.
Ayasofya’nın 86 yıl sonra ibadete açıldığı gün olan 24 Temmuz’da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, elinde bir kılıç ile birlikte minbere çıkarak hutbe okudu.
Hutbede yer alan “Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” kısmının Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olduğu gerekçesiyle Erbaş sert bir biçimde eleştirildi.
Ayasofya’nın ibadete açılışı sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü lanetleyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a suç duyuruları yağıyor. İYİ Partili Aytunç Çıray, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Halkın Kurtuluş Partisi’nden (HKP) sonra bu kez de Adana Barosu suç duyurusunda bulundu.
ADD, Erbaş hakkında “Atatürk’e hakaret” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddialarıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Dilekçede, “Şüpheli, Ayasofya’da cuma namazı kıldırmasını Atatürk’e borçludur” denilmişti.
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın avukatı Murat Ergün’ce İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede ise “Cumhuriyet savcılıklarınca re’sen takibat yapılması gerektiği halde aradan geçen üç gün içinde herhangi bir soruşturma açılmamış olması sebebiyle suç duyurusunda bulunma zaruretimiz doğmuştur” denilmişti.
Son olarak Adana Barosu Erbaş’ın Ayasofya’nın ibadete açılışı sırasında söylediği sözlere suç duyurusunda bulundu. Baro Başkanı Veli Küçük, Ali Erbaş’ın hem 5816 sayılı kanun kapsamında, hem TCK 216/1 kapsamında cezalandırılması gerektiğini söyledi.
Erbaş çark etmeye çalıştı
Erbaş, Hürriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamada Atatürk’ü kastetmediğini ileri sürerek şöyle demişti:
“Ayasofya hutbemde temas ettiğim “Vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar; vâkıfın şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” ifadesiyle ilgili şu açıklamayı yapabilirim: Genel olarak vakfiyelerin sonu, vâkıfın bedduasıyla biter. “Bu vakfımı kimler amacı dışında kullanırsa Allah’ın, meleklerin, peygamberlerin, tüm Müslümanların laneti onların üzerine olsun” şeklinde. Ben de hutbede buna atıfta bulundum. Sadece Ayasofya’yı değil tüm vakıf mallarını kastettim. Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim. “Uğramıştır” demedim, “Çiğnerse lanete uğrar” dedim.
Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat eden insanlara dua edilir, beddua değil. Geçen geçmiştir, Allah Teala da “tilke ümmetün kad halet, lehâ mâ kesebet ve leküm mâ kesebtüm” (Onlar gelip geçen bir ümmettiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz) (Bakara 141) ayetiyle bizi uyarmaktadır. Biz geçmişe takılmadan geleceğe bakmalıyız. Kaldı ki Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi hususunda Atatürk’ün dahlinin olup olmadığı da tarihçiler arasında tartışmalı bir konudur. Velhasıl bizim millet olarak vakıf mallarını koruma konusunda çok titiz olmamız gerekir. Bunu sağlamanın tek yolu kanunlarla korkutarak olmamalı. Farklı yollarla vicdanlar harekete geçirilmeli ve inanç ilkeleri de devreye sokulmalı.
Diyanet İşleri Başkanı olarak bunu Müslümanlara hatırlatmak benim görevim. Ben görevimi yapıyorum. Ama birileri benim görevim gereği hatırlattığım hususlar üzerinden bilerek ya da bilmeyerek tefrika çıkarıyor. Bizim inancımızda vâkıfın (vakfedenin) vasiyeti nass hükmündedir. Ona uymak gerekir. Bunu Müslümanlara Diyanet İşleri Başkanının camide, hutbede hatırlatması son derece normal bir davranıştır, polemik konusu yapmak iyi niyetli bir tavır değildir.”
Bizim Anadolu / 06 Ağustos 2020
Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz: