Press "Enter" to skip to content

Atatürk her an yüreğimizde

Atatürk her an yüreğimizde

Ulu Önder Atatürk, aramızdan ayrılışının 77. yılında Kanada’da anıldı.

 

 

 

 

 

 

 

Yurtta olduğu gibi yurtdışı temsilciliklerde de aramızdan ayrılışının 77. yılında anılan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, resmi anmaların dışında toplumca da direnç ve dayanışma günü olarak anıldı.

 

Ottava'da Atatürk'ü Anma Günü.
Ottava’da Atatürk’ü Anma Günü.

 

 

Ottava ve Toronto’da çocuklar ve gençlerin değişik şiir ve konuşmalarla andığı Ulu Önder Atatürk, Montreal’de de geniş katılımlı bir etkinlikle anıldı.

 

Toronto'da Atatürk'ü Anma Günü.
Toronto’da Atatürk’ü Anma Günü.

 

Montreal’de Bizim Anadolu Gazetesi, Turquebec Kültür ve Dostluk Derneği ve Montreal Türk Kadınlar Derneği işbirliğince düzenlenen Atatürk’ü Anma Günü’nde, açış konuşmasını Turquebec Kültür ve Dostluk Derneği Başkanı Gökhan Kurtoğlu yaptı.

 

Turquebec Kültür ve Dostluk Derneği Başkanı Gökhün Kurtoğlu.
Turquebec Kültür ve Dostluk Derneği Başkanı Gökhan Kurtoğlu.

 

Sunuculuğunu Nursel Özyavuz’un yaptığı Atatürk’ü Anma Günü’nde, çocuklar şiir okurken, Montreal Azerbaycan Türk toplumu üyelerinden gazeteci Leyli Hakani Hafta Dergisi‘nde yayınlamış olduğu Atatürk’e ilişkin yazı ve şiirlerden örnekler verdi.

 

Atatürk'ü Anma Günü'nü Nursel Özyavuz sundu.
Atatürk’ü Anma Günü’nü Nursel Özyavuz sundu.

 

 

‘Onunla başarısızlık korkularımı yenerdim’

Gazetemiz yazarlarından Duygu Özmekik ise ‘Başöğretmenim Atatürk’ başlıklı konuşmasında şu görüşlere yer verdi:

“Her şeyden önce Atatürk benim başöğretmenim. O benim adını ilk hecelediğim insan. İlkokulda tam karşımda duran o gülümseyen yüzünü görüp, okul sıralarında başarısızlık korkularımı yenerdim. Hâlâ o yüz, çalışma masamın karşısındadır. Hep de olacak. Bu, Atatürk’e kişi olarak duyduğum hayranlığın çok ötesindedir; bunun en büyük nedeni, nesilleri aydınlatacak ve tüm dünya insanlarına yol gösteren “Nutuk” kitabının rehberim olmasıdır.

 

Duygu Özmekik konuşmasını yaparken.
Duygu Özmekik konuşmasını yaparken.

 

Atatürk bana vatandır; çünkü onun fikirleri vatandır. Bu yüzden buraya kendi isteğim ve irademle göçerken vatanımı geride bırakmadım; beynimde ve kalbimde kendimle getirdim. Bundan sonra da nereye göçersem ve nerede yaşarsam vatan hasreti çekmem, çünkü vatan bana beni hiç yalnız bırakmayan o umudu, adaleti, özgürlüğü, barışı, bağımsızlığı ve bu güzel değerlerin herkes için varlığına inanmaktan doğan gururu yaşatan felsefedir.

 

Montreal Türk Kadınlar Derneği Başkanı Rabiye Şeşen konuşmasını yaparken.
Montreal Türk Kadınlar Derneği Başkanı Rabiye Şeşen konuşmasını yaparken.

 

Atatürk bir insan değil, bir inanıştır, bir felsefedir, bir yaşam şeklidir ve her felsefe gibi ne coğrafyaya, ne insana ne de bir takım kişilerin tekeline ya da nefretine sığabilir.

Aslına bakarsanız bu yüzden “Atatürk’ü Anma Günü” fikri bana her zaman biraz ilginç gelmiştir. Çünkü Atatürk’ün çizdiği yol sayesinde şu anki hayatıma sahip olduğumu ve benim gibi bir dolu kadın ve erkeğin varlığını düşünürsek Atatürk’ü aslında hayatımızın her anında yaşıyoruz denebilir. Bu durumda, hayatımıza devrimleri ve aydınlık düşünceleriyle öncülük eden bu büyük insanı, onun yolundan yılmadan giden bizler aslında attığımız her aydınlık adımda anmış oluyoruz.

 

Çocuklar şiir okudu.
Çocuklar şiir okudu.

 

Çünkü aslında andığımız bir insan değil, onun nesilleri aşan ve nesilleri birleştiren fikirlerinin ışığıdır.

Önceleri Atatürk’ün yolunu aşağılayan ve karalayan insanları anlamazdım. Artık şunu biliyorum: Onu anlamak ve yolundan gitmek belli bir zihin gücü, bilgi birikimi, cesaret ve yüce insanî duygular gerektirir. Bu ayrıcalık herkeste yoktur.

Atatürk’ün ışıklı yolundan yılmadan giden bir kişinin ışığı, milyonların oluşturduğu kuru karanlığa bedeldir.”

Montreal Türk Kadınlar Derneği Başkanı Rabiye Şeşen’in Atatürk‘ün kadınlara getirmiş olduğu özgürlük ortamı ve devrimlerle ilişkin konuşmasından sonra gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özen geçmişten günümüze kazanımlar ve karşıdevrim olgusunu anlattı.

 

Ömer Özen yaptığı konuşmada Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının yalanlarına karşı uyanık olmak gereğinin altını çizdi.
Ömer Özen yaptığı konuşmada Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının yalanlarına karşı uyanık olmak gereğinin altını çizdi.

 

Ömer Özen yaptığı konuşmada şunları dile getirdi:

 

“Sevgili Dostlar,

Aramızdan fiziksel olarak ayrılışının 77. yılında ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve ödenmez bir gönül borcuyla anıyorum.

Bizlerin burada toplanması, o büyük insanı anması bir yas değil, dayanışma, direnç ve özellikle sürekli bir savaşım, ayrıca yeni kuşakları bitmez bilmez yalanlara karşı bilgilendirme günüdür.

Atatürk’ü anmakta olduğumuz bu hafta, günümüzde yaşadığımız olaylardan soyutlanarak geçiştirilecek bir olgu değildir.

Lozan Antlaşması Yüz Yıllıkmış, 2023’te Bitecekmiş

Burada önce kendine tarihçi diyen bazı kafası püsküllü zatların da önü sürdüğü ve okumayan toplumumuza yutturmaya çalıştıkları türlü yalanlardan birinden, Lozan Antlaşması’ndan söz edeceğim.

Sözde Lozan Antlaşması 100 yıllıkmış ve 2023’te sona erecekmiş… Peki sonra ne olacak?

Usumuzun sınırlarını zorlayan bu andavallılar Atatürk Cumhuriyeti bitecek, padişahlığa, halifeliğe dönüş olacağını yayıp duruyorlar.

Barış Antlaşmaları süreli olmaz. Bu gerçekten bile uzak bitakım kesimler toplumu ağılamayı sürdürmektedirler.

Popüler tarihçi olduğu için pek fazla her söylediğini onaylamasam da, Murat Bardakçı bu tür safsatalara yanıt olarak dalga geçen bir yazı yazmıştı bir zamanlar. İşte ondan bir kaç, tırnak içinde söylüyorum, ‘gizli Lozan maddeleri’…

 

 

 

 

“MADDE 2: Türkiye, Boğazlar üzerindeki hâkimiyetinden 24 Nisan 2023’ü 25 Nisan 2023’e bağlayan geceyarısı tamamen vazgeçecek ve bölge, anlaşmada imzası bulunan diğer devletlerin hâkimiyeti altına girecektir.

MADDE 10: Ayasofya yeniden kilise hâline getirilecek ve Yeni Bizans Devleti’ne ait olacaktır.

MADDE 13: Hıristiyan dünyasının organize edeceği her türlü misyonerlik faaliyeti serbest bırakılacak, Türkiye din değiştirmek isteyen vatandaşlarına her türlü desteği verecektir.

MADDE 17: Bu anlaşmanın imzalanmasından önce yürürlükte bulunan ama Türkler’in 1919 ile 1922 seneleri arasında sürdürdükleri silâhlı başkaldırı yüzünden uygulama imkânı kalmayan Sevr Anlaşması’nın bazı maddeleri de yine 24 Nisan 2023’ten başlamak üzere hayata geçirilecek, öncelik Ermenistan, Lâzistan ve Kürdistan projelerine verilecektir.

MADDE 21: İşbu anlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Palas Oteli’nin kömürlüğünde Türkiye Hariciye Vekili İsmet ile İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace George Montagu Rumbold tarafından gizli olarak imzalanmıştır.”

Buna ben de bir katkıda bulunayım:

Madde 22 (bu maddeyi unutmuşuz, özür dileriz); Türkler Avustralya ve Kuzey Amerika da içinde olmak üzere, her yerden sürülüp Orta Asya bozkırlarına gönderileceklerdir… Kökleri tamamen kazınacaktır… Haydi Sör, bunu da kömürlüğe gidelim de imzalayalım…

Yalanların panzehiri okuyup araştırmaktır

Sevgili dostlar, bunlar tamamen uydurma; araştırma alışkanlığı olmayan toplumumuzun kafasını karıştırmak ve laik Cumhuriyetimizi, Atatürk devrimlerini karalamaya yöneliktir.

Lozan Antlaşması’na bir iki imleme ile bilgisunar üzerinde Fransızca, İngilizce ve Türkçe ulaşabilirsiniz. Bu yalanların panzehiri araştırıp okumaktır.
Sevgili Dostlar, sizlere geçmiş yıllarda yazmış olduğum yazılardan bazı kısa kesitler sunacağım:

“Bitakım eski solcular, liberaller, demokrasi mavallarıyla, on yılı aşkın süredir kördüşünüyü (dogma) bayrak etmiş, toplumun inançlarını sömürerek varlıklarına varlık katanları desteklediler.

‘Demokrasi bizim için bir tren, istediğimiz istasyonda ineriz’ diyenlerin, ‘değiştim’ derken ne denli içtensiz olduklarını görmek istemeyenler, ‘yetmez ama evetçiler’, hangi sepetin altında suspuslar bilinmez.

‘Ülkemiz İran, Cezayir olmaz’ diyenler, Atatürk Devrimlerine karşı gericilik bayrağını açmış iktidarın her fırsatta yasayla, yönetmelikle, kadro-kayırmayla ülkeyi Ortaçağ karanlığına sürüklemesinde en büyük payı olanlardır.”

 

Leyli Hakani Hafta Dergisi'nde yayınlamış olduğu Atatürk'e ilişkin yazıyı okudu.
Leyli Hakani Hafta Dergisi’nde yayınlamış olduğu Atatürk’e ilişkin yazıyı okudu.

 

Her Akşamın Bir Sabahı Vardır

Yıllardır karşı savaşım verdiğimiz bir algı yönetimi uygulaması var. Bunun adına ‘yılgınlık’ dersiniz, ‘neme lazımcılık’ dersiniz, ‘atı alan Üsküdar’ı geçti, neyin savaşımını veriyorsun’ dersiniz…

‘İstesem odunu aday gösterir, milletvekili seçtiririm, siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz’ diyen ve ilk işi yükünç (namaz) duyurusunu (ezanı) halkın konuştuğu, anladığı dilden, hiçbir şey anlamadığı Arapça’ya çevirmek olan Menderes’ten 60 yıl sonra, bir başkası da, ‘laiklik gidecek diyorlar; e, millet istiyorsa elbette gidecek’ deyip yine ucuz bir din sömürüsünü uygulamaktan çekinmeyebiliyor.”

“Beraber bu yolda yürüyenler”den bir kesim “Paralel Yapı” olarak nitelenince ardı ardına barsaklar da dökülmeye devam ediyor. Yargı, polis derken, şimdi de basında yuvalanmış tetikçilerden hesap sorma zamanı gelmiş.

17 Aralık 2013’te düğmeye basılan yolsuzluk operasyonunun ardından AKP, kendi büyütüp beslediği, sınav yolsuzluklarına kadar göz yumduğu, ulusal güçleri ve TSK’yi bitirmek için birlikte hareket ettiği ortağı, silahı kendine doğrulttuğunda şaşmış ve ne yapacağını bilmez bir biçimde ‘paralel’, ‘paralel’ demeye başlamıştı.

 

Anma Günü'ne ilgili bir kalabalık katıldı.
Anma Günü’ne ilgili bir kalabalık katıldı.

 

 

Atatürk Türkiyesi bu karanlık dönemden kurtulacaktır

Beri yanda kankası ‘paralel’ de, ‘yargı bağımsızlığı’, ‘basın özgürlüğü’ mavallarıyla bağırıp çağırıyor.

Yurtseverleri sahte kanıtlarla çarşaf çarşaf mafya babalarıyla birlikte gösterip ‘Ergenekon, Ergenekon’ diyenlerin şimdi ‘basın özgürlüğü’ diye bas bas bağırmalarını gördükçe insanın içinden ‘hukuk herkes için’ sözlerini anımsatmak geliyor. Nedense sevinemiyoruz, yurtseverler kinci değildir. Ancak suçsuzu suçludan ayırmak gerekiyor. Biz de kendilerinin bi zamanlar dediği gibi ‘yargı süreci var, yargıya güvenin’ mi diyelim?

Atatürk Türkiye’si elbette ki bu karanlık dönemden kurtulacaktır. Ozan ne demişti?: ‘Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!’…

Dün Bogos Nubar Paşalar, Venizelos’lar, Şerif Paşalar, Şeyh Saitler, Nurslu Saitler, Ali Kemaller, Damat Ferit’ler, Vahdettin’ler vardı; bugün de onların uzantıları aynı cephede kendi ülkelerine, kendi toplumlarına ihanet etmeyi sürdürüyorlar.

Ki bunlardan Anadolu insanını kanında boğmak için emperyalizmin uşaklığını yapmış Venizelos, sonraki yıllarda Atatürk Cumhuriyeti’nin uzanan elini geri çevirmeyip Türkiye’yle dostluk anlaşmaları imzalayarak Ulu Önder Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişken;

Ki, Anadolu’da emperyalist güçlerce dönemin en çağcıl silah ve olanaklarıyla donatılmış Yunan Orduları Başkomutanı General Trikopis, yıllarca her Cumhuriyet Bayramında Atina’daki Türk Büyükelçiliğine gidip Atatürk’e saygı duruşunda bulunmuşken;

Kendilerini solcu, ilerici, demokrasi havarisi gösterip aşiret, kabile zihniyetinden kurtaramayan ihanet cephesi, emperyalizmin lolipoplarını yalayarak, dini, inancı yine emperyalizme satan kördüşünü (dogma) yanlılarıyla aynı kulvarda kulaç atmayı sürdürmektedirler.

 

Etkinlik öncesinde Atatürk'e ve şehitlere saygı duruşunda bulunuldu.
Etkinlik öncesinde Atatürk’e ve şehitlere saygı duruşunda bulunuldu.

 

Atatürk’e ilişkin anılar: Ünlü Alman cerrah Prof. Dr. Rudolf Nissen…

1933’te Hitler tarafından ülkesinden kovulmuş ve 1933 Üniversite Reformu sonrası Türkiye’ye sığınan önemli bir profesör.

“Helle Blaetter, Dunkle Blaetter” adlı 400 sayfalık anı kitabından bir alıntıda şunları söylüyor:
“1935 yılında Atatürk, o tarihlerde tedavi etmekte olduğum kız kardeşi Makbule Atadan’ı ziyarete gelmişti. Benden hasta hakkından bilgi aldıktan sonra, Hitler hakkında ne düşündüğümü sordu. Ben de kendisinin seçimlerle iktidara geldiğini falan söylemeye başlayınca beni susturdu ve devam etti: Bakın Herr Professor, dünya tarihi Hitler gibi kendisini bütün tarihlerin en güçlü devlet adamı ve komutanı sanan megalomanlarla doludur. O da, göreceksiniz, kendi ülkesini ve de dünyayı büyük bir felakete sürükleyecektir. Ve tarih de onu öyle anacaktır. Devlet adamı deneyimi olmayanlara devlet idaresini teslim etmek büyük hatadır”.

Ve Nissen anılarında devam ediyor:
“Atatürk’ün dedikleri kısa zaman sonra gerçek oldu. O büyük insan İstiklal Savaşı’nı kazandıktan sonra üniformasını sırtından çıkardı ve bir daha hiç giymedi. Ve Osmanlı’dan bir enkaz halinde devraldığı ülkesini kısa zamanda uygar bir dünya devleti haline getirdi”.

 

Bir çocuğumuz çekiliş yaptı diğeri kitap kazandı.
Bir çocuğumuz çekiliş yaptı diğeri kitap kazandı.

 

İranlı bir müzisyen, Ferit Fercet’ten bir anı:
Müziği çok seven İran halkı 1979 yılında Ayetullah Humeyni’nin İslam Devrimi ile tanışır. Müzik artık yasaktır. Bunu önceden gören Ferit 1978 yılında müziğe devam edebilmek uğruna ülkesinden ayrılır ve ABD’ye, Kaliforniya’ya gider. Türkiye’ye geldiğinde ODTÜ’de verdiği konser sırasında izleyicilere şöyle seslenir: “Türkiye ülkem kokuyor”... Sonrasında, izleyicilerinin ve sevenlerinin yüreklerinde yara açan bir ses tonuyla, “Ama ülkem burası kadar şanslı değil. Sizin Atatürk’ünüz var. Umarım bir gün benim ülkem de bu kadar şanslı olur.”

Ancak tüm renkleriyle Anadolu halkı, Atatürk Cumhuriyeti’ni büyük bir tehlike olarak gören emperyalistlere gereken yanıtı er-geç en güzel biçimde verecektir.

Dünyanın neresinde olursak olalım, bu bilinçle tarihi okuyup ders çıkararak, yılgınlığa düşmeden laik, çağdaş Cumhuriyet değerlerimize sahip çıkmak, uyanık durmak ve yeni kuşakları bu değerler ışığında yetiştirmek, bizim çocuklarımıza olan ödenmez borcumuzdur.”

Ne mutlu Türk’üm diyene!

 

Etkinlik sonunda birlikte anı fotoğraf çekildi.
Etkinlik sonunda birlikte anı fotoğraf çekildi.

 

 

Etkinlikte bir konuk çekilişle Atatürk‘ün Söylev kitabını kazandı.

Anma etkinliği Atatürk belgesel filmiyle sona erdi.

 

Fotoğraflar: Enes Çömlekçi

 

Daha çok görsel için lütfen fotoğrafın üzerine imleyiniz:

DSC_0719a_1a

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bizim Anadolu / 17 Kasım 2015

 

Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…

 

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...