Kendimize Sormamız Gereken Soru
Anavatanı dışında yaşayan 5 milyonu aşkın Türk'üz.
Diğer gurbetçiler
gibi biz de kendimize göre nedenlerle dünyanın dört bir yanına dağılmışız.
Bu işi diğer
milletler gibi yüz - yüz elli yıl önce yapsak daha iyiymiş ama olmamış.
Biz Türkler 1960'lardan sonra başlamışız dışarılara göçmeye. Çoğunluğumuz
hâlâ ilk kuşak göçmen.
İlk gelenlerimizin
hemen hepsi ya emekli oldu ya da olmak üzere. Düzenlerini iyi kötü
kurdular. Çocuklar büyüdü, torunlar boy boy...
Davulun sesi
uzaktan güzel gelse de, göçmenlerin ilk kuşağının derdi büyüktür.
İlk gelenler daha çok kendi derdindedir. Yeni bir yere alışmanın
zorluklarını, ürkekliğini yaşar. Gün 24 saat, bunun farkında olarak
yaşar, farkında olmadan yaşar, fark edip belli etmeden yaşar.
İlk kuşak göçmenlerin
dertleri, endişeleri çok, sığınacak limanları azdır.
***
Derler ki, ikinci
kuşak genelde köklerine ilgisiz olur, üçüncü kuşak ise köklerini
arar.
İkinci kuşak
orada doğmamış olsa bile kendisini artık "yerli" sayar.
Aksansız konuşur, yeni ülkenin eğitiminden, kültürel çarkından geçmiştir;
bütün çevresi arkadaşları oralıdır. Anavatan biraz da hayal meyaldir.
Bu kuşak anne
babasının yaşadığı maddi / manevi zorlukların, çektiklerinin tanığıdır.
Biraz da bunun için yeni ülkesine daha bir bağlı, geçmişini de pek
öne çıkarmadan yaşamayı yeğler.
Bilinçaltında
onların yaşadıklarından kaynaklanan korku vardır. Yeni ülkesine
daha bir sarılır, köklerini belki de istemsiz olarak biraz saklamayı
tercih eder.
***
Üçüncü kuşak
ise hem maddi hem de manevi olarak rahattır. İlk kuşağın yaşadıklarından
habersizdir, tümüyle oturmuş bir sistemde doğmuş, büyümüştür. Huzurludur.
Yaşadığı ülkeye
ilişkin en ufak bir kompleks içinde değildir. Herkes kadar hakları
ve ödevleri olduğunu bilir. Kendisini bulunduğu ülkenin asıl sahibi
olarak görür.
Orada doğmuş,
orada büyümüştür. Anne-babası ile kültürel ve toplumsal çelişki
yaşamamıştır. Hele fiziksel görünüşü ve ismi yeni topraklara uyumluysa
ne kendisi ne de çevresi onun kökleriyle ilgilidir.
Ama artık kafasını
kurcalayan şey 'ben kimim' sorusudur. Buna yanıt ararken de, ne
kendisi ne de geleceğiyle ilgili bir kaygısı vardır. Sadece bir
geçmişe sahip olmak, bu geçmişi sahiplenmek ister.
Bu nedenle anavatanlarıyla
ilgili kaygıları ve projeleri üçüncü ve sonraki kuşaklar daha kolay
üstlenirler.
Dikkat edilirse
Türkiye aleyhine çalışanların önemli bir kısmı 1900'lerin başlarında
göç eden Ermeni ve Rum diyasporasının üçüncü ve dördüncü kuşak temsilcileridir.
Bu kuşaklar
kendi bildiği / kendilerine öğretilen doğrular için kendi anavatanlarıyla
bile çelişmekten çekinmiyorlar. Maddi bakımdan güçlüler. Belirli
kilit mevkileri ellerinde bulundurdukları ve yaşadıkları sitemi
yakından tanıdıkları için de, karar alma mekanizmalarına nüfuz edebilmekteler.
İzledikleri
uzun soluklu strateji ve geçmişte yapılan yanlışlardan veya işe
yaramayan girişimlerden aldıkları derslerle ve belki bazı akıl hocalarının
ve Türkiye'nin uyguladığı yanlış politikaların da yardımıyla amaçlarına
adım adım yürümektedirler.
***
Türkiye karşıtı
diyasporalara karşı nasıl bir resmi politika izlendiği ve izleneceği
Türkiye Cumhuriyeti'nin politikasını belirleyenlerin, Türk Dışişleri'nin
işidir.
Peki bu şartlar
altında, anavatanı dışında yaşayan 5 milyonu aşkın Türkiyeli olarak
bu acımasız saldırılara karşı ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz,
anavatanımıza ve kendimize nasıl yardımcı olabiliriz?
Yanıtını aramamız
gereken soru bu olsa gerek.
Mart 2009
Yazarın önceki
yazıları:
Ottava Türk Derneği (3)
Ottava Türk Derneği (2)
Ottava Türk Derneği (1)
İki Kere Okunması Gereken Yazı
Kanada Parlamentosunda İlk Türk Parlamenter
Gün Gelir
Boşuna Yazılmış Bir Yazı
Ottava Türk Festivali
Örgütlendiremediklerimizden misiniz?
Çağdaş Ağalık Sistemi
Türkiye Laiktir, Laik Kalacak
Eleştiri Delinin Düdük Çaldığı Gibi Yapılmaz!
Başım Ağrıyor
Sivrisinek Masalı
Hadi Görünelim!
|