SÖYLEŞİ




Emekli Büyükelçi Aydemir Erman'dan Kanada'ya selam var...

Aydemir Erman Ottava'da göreve başladığında zamanın Kanada Genel Valisi Adrienne Clarkson'a Güven Mektubunu sunarken.

Son görev yeri Ottava'dan sonra emekli olan Büyükelçimiz Aydemir Erman ile öğle yemeğinde Şaşkınbakkal sahilindeki Tike Restaurant'ında güneşli bir İstanbul öğlesinde buluştuk.

41 senelik Dışişleri görevi nedeni dolayısıyla Danimarka, İsviçre, Bahreyn, Afganistan gibi bir sürü ülke ve en son Kanada'ya uzanan görev süresince büyük çalışmalara imza atmış değerli, bir o kadar da yürekli idealist diplomatımız Aydemir Bey aslen Suadiyeli.

Bağdat Caddesi Divan Pastanesi'nde akşam çayı buluşmamızdaki gibi yine eski cadde özleminin yanı sıra, Kanadalı Türkler ve kulis çalışmalarımız odaklı güzel bir sohbetimiz oldu.

F.T.: - Efendim, dünyanın bir sürü ülkesini gezdiniz. İlk olarak Bahreyn'de Büyükelçi olarak göreve başladınız ve Bahreyn'den sonra Kanada'ya tayininiz oldu. Beş senelik bir büyükelçilik dönemi yaşadınız Ottava'da. Burada en uzun görev süresi olan büyükelçimiz siz oldunuz. Bir büyükelçi olarak en zor anları ne zaman yaşadınız?
A. E.: Kanada yapısı ve insanlarının karakteri bakımından son derece rahat çalışılan, açık ve şeffaf bir ülke; bilgiye ve insanlara rahat ulaşabiliyorsunuz. Kanada bürokrasisi ise çok açık. Bizim şansımız, Kanada hariciyesinin çok değerli mensupları var, onlarla birlikte çalışma şansımızın olması. Bürokrasisi genelde iyi bir bürokrasi. Bizim için en zor dönem ise sözde Ermeni soykırımının önce Kanada Avam Kamarası'nın kabul edip daha sonra da Harper Hükümeti tarafından da benimsenmesi meslek hayatımın en sıkıntılı dönemi oldu diyebilirim.

- Peki bu kararı geri aldırma olanakları var mıdır ve bu gerçekçi bir düşünce olabilir mi şu anda?
- Muhafazakâr Parti ve Stephen Harper'in başbakanlığa devam ettiği sürece bu çok zor. Başka bir hükümetin başa gelmesinden sonra belki bu söz konusu olabilir ve Türk Kanada ilişkileri tekrar rayına girebilir.

- Türk Hükümetinin gözle görülür caydırıcı önlemler alamadığını görüyoruz Ermeni sorunu konusunda. Dünyanın bir sürü yerinde tasarılar çıkıyor ve kabul ediliyor. Ermeni diyasporasının kullandığı en etkili çıkar silahı olan bu kulis çalışmaları artık rahatsız edici boyutta sonuç getiriyor. Sizce kalıcı önlemler nedir?
- Ticari, ekonomik konular kendi seyrinde akıp giden konular. Son zamanlarda devletler arasındaki ilişkilere Türkiye daha hassas davranıyor, diğer ülkelerin bu konudaki tutumlarına bağlı olarak hareket ediyor. Mesela bakın, son Nükleer anlaşması bunun örneklerinden biriydi. Kanada burada çok önemli bir rol oynayabilirdi, ama tutumları yüzünden bekledikleri sonucu alamadılar.

- Benim beraber çalışma onuruna eriştiğim bir iki büyükelçiden birisisiniz. Sizinle doğrudan çalışma şansımız olmadı ama, projelerimi ve gönüllü çalışmaları her zaman desteklediniz, emaillerime daima yanıt verdiniz. Ben sizi yürekli bir idealist olarak görüyorum. Toplum içinde değişik yargılar olabilir. Bunları açığa kavuşturma adına siz toplumun değişik kesimindeki kişileri Türk vatandaşımız oldukları için makamınızda ağırladınız ve işbirliği de yaptınız. Sizce birlik ve beraberlik adına, ki ben de aynı o şekilde düşünüyorum, toplumun değişik kesimleri bir araya gelmeli, ayrı fikir, ifade ve vicdan özgürlükleri, mevki farklıkları olsun onlara saygı ile göğüsleyip aynı yürek ve kafa olarak çalışmalı diye düşünüyorum. Bu konuda neler düşünüyorsunuz ve neler yaptınız bu konuda?
- Bir ülke temsilcisi olarak bir büyükelçi, bir diplomat olarak vatandaşların arasında ayrımcılık yapılması söz konusu olamaz. Hiç bir büyükelçi de böyle bir şey yapmamıştır. Bizi yargılarken toplumun şuna bakması lazım. Toplumun birinci derece muhatap olduğu yer, konsolosluktur. Yani vatandaşa verdiğimiz konsolosluk hizmetleri, ki bu servisin adil, süratli ve etkili olması lazım. Bu hizmette hiç bir kimseye hiç bir şekilde ayrıcalık gösterilmemesi gerekir. Türkiye'de olduğu gibi diyaspora toplumunun içinde de çeşitli fikirler, görüş ayrılıkları farklı görüş takipleri var. Bu da normal. Türkiye'de bugün içinde kültür açısından baktığınızda yaşadığımız olaylar, yine biz bir ortak zemin bulup konuşmakta zorluk çekiyoruz. Bunu Türkiye'de de yaşıyoruz. Dışarıda maruz kaldıkları haksız ithamlar karşısında toplumun bütün kesimlerinin bir araya gelip ortak tepki göstermesi kadar normal bir şey olamaz. Düşünceleri farklı olabilir. Kanada açısından aldığınızda "sizin dedeniz katildi" diye bir damgaya teşebbüs etmeye kalkan kişilere karşı düşünceleri ne olursa olsun, toplumun beraber hareket etmesi ve ondan sonra yoluna devam etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ve toplumun bu olgunluğuna erişmesi gerekir. Benim zaten makamın itibarı ile herkese kapım açıktı. Gönül arzu eder ki toplum bu ortak konularda bir araya gelip, kendi sorunlarının çözümü için eyalet ve federal hükümete ulusal makamlar nezdinde kulis çalışmaları eşliğinde profesyonelce baskı yapabilsin.

Emekli Büyükelçi Aydemir Erman evinin bahçesinde.

Soykırım Hukuki Bir Olaydır

- Size tamamen katılıyorum. Osmanlıdan beri gelen, Batı'nın doğuya karşı savaş stratejisi olarak görülen bu tür, özellikle Ermeni propagandası için uzun ve kısa süreçte Türkiye'nin yapabileceği gerçekten bir kalıcı bir kulis çalışması var mı? Çünkü artık öyle bir hale geldi ki, Kanada'da kabul edildi, bir sürü ülke tanıyor, parlamentosunda konuşuyor, kabul edilmek üzere… Yoksa bizler kulis çalışmalarını baştan mı kaybettik?
- "Genocide / Soykırım" dediğimiz hukuki bir olaydır. Tarafların kabul edeceği uluslararası bir mahkemenin soykırım kararı vermesi ancak bu olayı sonuçlandırır. Bu gelmediği sürece olay tamamen siyasidir. Meclislerin verdiği kararlar bizi üzer, o ülkelerle olan ilişkilerimizi zedeler, ama neticeye pek tesir etmez. Ermeni tarafı hukuki yoldan netice alamayacağını bildiği için iç politikleri istismar ederek bu yola gidiyor. Dolayısıyla burada topluma iş düşüyor. "Katilin torunusun" damgasını yememek için en profesyonel şekilde bunlara müdahale etmesi gerekmektedir. Toplum sesini duyurdukça başarılı olur. 1915 olayları acı olaylardır ama soykırım değildir. Toplum bu konuda bilinçlendikçe ve sesini duyurdukça bir sonuç alabilir. Çünkü artık Ermeniler -amiyane tabirle- işin suyunu çıkardılar. Dolayısıyla kendileri zaman içerisinde zaten inandırıcılıklarını kaybettiler. Bu iş Ermeni diyasporasının çimentosudur. Yalan yanlış dolaşan, ağlayan bir Ermeni diyasporasından bütün dünya da bıktı. Resmi temaslarda bulunduğumuz bazı siyasilerde bu bıkkınlıktan bize bahsettiler.

"Türkiye ve Kanada arasında köprü kurun"

- Büyükelçim, Kanada'nın hemen hemen her yerini gezdiğinizi sanıyorum. Kültürel, sosyal ve siyasi yönden ilginç bulduğunuz yönlerini anlatır mısınız?
- Kanada benim çok beğendiğim kendisiyle barışık bir ülke. Ülkeyi bir boydan diğerine gezdim. En çok sevdiğim şey ise Tim Horton's'ta oturup kasabadaki kişilerle sohbet etmekti. Belli başlı bütün şehirlerine ve eyaletlerle özerk toprakların tamamına gittim. Via Rail'in gittiği her yere seyahat ettim. Kanada'yı şeffaf, sade, gerçek anlamda demokrat, her konuda hesap vermeyi içine sindiren, insan haklarına son derecede saygılı bir ülke olarak gördüm. Kanımca Kanada dünyada yabancıların rahatlıkla yaşayacakları önyargıdan uzak, her bakımdan siyasi olgunluğa ulaşmış bir ülke.
İnsanları kompleksiz ve alçak gönüllü. Kozmopolit şehirler dışında ve kırsal kesimde gerçek Kanadalıları tanımak fırsatını buldum. Küçük kasabalarda sabah kahvaltısını Tim Horton's''ta "eşraf"la yapmaktan keyif aldım. Uzun yolculuklarda kırsal kesimde yaşayanlarla, "inuit"lerle, "first nations / İlk Uluslar" mensuplarıyla keyifli birlikteliklerim oldu. Kanadalıların evinde misafir kaldım, samimiyetlerini, misafirperverliklerini yaşadım.
Buna karşın büyük şehirlerde bazı diyasporaların "Kanadalı olmayı" nasıl istismar ettiklerini, Kanada'nın hür ve liberal yapısını kendi etnik çıkarları için nasıl kullandıklarını, ülkenin dış politikasını nasıl etkilediklerini ve politikacıları nasıl kullandıklarını gözlemledim.
Toplumumuza her zaman "sadece Kanada Vatandaşı değil, aynı zaman Kanadalı olun, Türkiye ile Kanada arasında köprü kurun" telkini yaptım. Kanada'yı büyük bir otel olarak görmemelerini, kendi değerlerini korurken Kanada kültür ve değerlerine de sahip çıkmalarını öğütledim.

Havaalanında sıraya girip biletini alan, kendi bavulunu taşıyan bakanlar, milletvekilleri...

Havaalanında herkes gibi sıraya girip biletini alan, kendi bavulunu taşıyan Bakanlar, milletvekilleri, üst bürokratlar gördüm. Hesap vermeye her zaman hazır ve gerektiğinde özür dilemeyi fazilet değil, görev olarak gören siyasiler, gazeteciler ve işadamlarıyla dostluk kurmaktan mutluluk duydum. Bir Bakanın özel kalemine telefon açıp "Bakanı falan lokantada şu kadar kişiyle yemek yerken gördüm, fatura ne kadardı ve kim ödedi?" diye soranlara derhal gereken yanıtın verildiğini, bizzat Bakanın ağzından duydum. Sefarette yemeğe davet ettiğim Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiralin davete beraberinde iki Tümamiral olduğu halde taksiyle (Komutan şoförün yanında oturuyordu) geldiğine şahit oldum. Başbakanların, Bakanların, Genelkurmay Başkanlarının, Yüksek Yargıçların, hatta Genel Valilerin görevleri sona erdikten, yani "faniler" saflarına katıldıktan sonra nasıl kompleksiz sıradan vatandaşlara dönüştüklerini ve nasıl mütevazı bir hayat yaşadıklarını gördüm.

SÜRECEK.

Ağustos-Eylül 2010