Press "Enter" to skip to content

Ali Topuz yaşama gözlerini yumdu

Ali Topuz yaşama gözlerini yumdu

Deneyimli siyasetçi eski CHP milletvekili Ali Topuz sağlık sorunları nedeniyle bulunduğu hastanede yaşama gözlerini yumdu.

 

 

 

 

 

 

Deneyimli siyasetçi eski CHP milletvekili Ali Topuz sağlık sorunları nedeniyle bulunduğu hastanede yaşama gözlerini yumdu.

Değerli siyasetçi sayın Ali Topuz’u arkadaşımız Birol Uzunmehmetoğlu’nun 2008 yılında Kanada’da bulunduğu sırada yapmış olduğu özel bir söyleşiyle anıyoruz. Işıklar içinde yatsın… Bizim Anadolu

 

***

 

Kanada’ya özel bir ziyarette bulunan CHP’nin deneyimli Milletvekili Ali Topuz’la okurlarımız için bir söyleşi yaptık:

 

“Türkiye şu anda bir demokrasi kazası yaşıyor!”

 

BİROL UZUNMEHMETOĞLU

 

CHP İstanbul Milletvekili Ali Topuz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çok uzun bir süreden beri hizmet vermekte olan parlamenterlerden, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili sayın Ali Topuz ile kısa ama yoğun Kanada ziyaretinde Bizim Anadolu okuyucuları için bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

– Sayın Topuz; sizin 50 yılı aşkın siyasi yaşamınız olduğunu, bu arada 35 yılı aşkın Parlamento deneyiminiz bulunduğunu biliyoruz. Siyasal yaşamınızda ne gibi görevlerde bulunduğunuzu kısaca bize anlatır mısınız?

– Siyasal yaşama, İTÜ Mimarlık Fakültesi’ne kaydolduğum 1950 yılında, CHP’ye katılarak girdim. Partimin bütün kademelerinde görevler üstlendim. Askeri müdahalelerin getirdiği yasaklı dönemler dışında, Partimin bütün faaliyetlerine, kesintisiz bir biçimde katıldım. Siyasi olarak yerel ve genel yönetimlerde önemli görevler üstlendim. İstanbul Belediye Meclis üyeliği, Belediye Meclis Grubu Başkanlığı, İmar ve İskan Bakanlığı, Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı ve TBMM’de CHP Grup Başkan Vekilliği görevlerinde bulundum. Bu görevlerin yanı sıra, parti içinde de önemli görevlerim oldu. 1970 yılında üstlendiğim CHP İstanbul İl Başkanlığı, siyasi kariyerimin en önemli aşamasıdır. Bu dönemde, CHP yenileşerek ve gençleşerek “sosyal demokrat” niteliğe kavuşmuş, 1973 ve 1977 yıllarında hem genel hem de yerel seçimlerde Türkiye’nin en büyük siyasi partisi olmayı başararak, yerel yönetimlerde ve ülkede iktidar olabilmiştir. Bu başarılar, benim de parti içinde daha büyük sorumluluklar ve görevler üstlenmeme zemin hazırlamıştır. Bu çerçevede; Parti Meclisi Üyeliği, Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundum.

 

– Siyasi eylemleriniz yanında; mesleki, ekonomik ve sosyal eylemler için zamanınız ve fırsatlarınız oldu mu?

– Mimarlık benim mesleğim. Mimarlıktan hiç kopmadım. Aralıklı da olsa mesleğimi sürdürdüm. Proje Mimarlığı, Mimari kontrollük ve Danışmanlık çalışmalarım yanında İnşaat işleriyle de uğraştım. 1980 Askeri müdahalesi sonrası, ortağı olduğum inşaat şirketi ile Suudi Arabistan’da ve Libya’da büyük inşaat işleri, Yurtta konut yapı kooperatifleri eliyle gerçekleştirilen binlerce sosyal konut için projelendirme, kontrollük, danışmanlık ve inşaat sorumluluğu üstlendim. Ayrıca, Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu üyeliği, Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliği ile Türkiye Kızılay Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Darülacezeye Yardım Derneği gibi önemli kurumlarda da görevler ve sorumluluklar üstlendim. Çok yaygın ve etkin siyasal, sosyal ve ekonomik faaliyetler içinde yer aldım.

 

– TBMM’nin en kıdemli milletvekilisiniz. Mesleki, ekonomik ve sosyal alanlarda da yaygın eylemleriniz olmuş. Bu enerji nereden geliyor?

– Ben 76 yaşındayım. Sağlığımdan bir şikâyetim yok. Hâlâ kendimi zinde ve güçlü hissediyorum. 58 yıldan beri siyasetin içindeyim. 53 yıllık mesleki hayatım var. Yaptığım her işi severek ve heyecan duyarak yaptım. Sıkıldığım zaman görevimi ihmal etmeden, kısa bir dönem için başka bir işe yoğunlaştım. Ama duraksamadan, hep düşündüm, hep çalıştım. Zamanla hep yarışırım. Günlük çalışmalarımda bana 24 saat yetmemektedir. Ayrıca kendi sorunlarımdan önce toplumun sorunlarının çözülmesi gerektiğine inanırım. Bana bu duyguları; ailem, çevrem ve aldığım eğitim aşılamıştır. Bence siyaset; insanların, toplumun ve ülkenin sorunlarını çözüme kavuşturma sanatıdır. Çalışmak, üretmek ve paylaşmak benim için hayat iksirdir, bir motivasyon kaynağıdır.

 

– Daha önce birden fazla 1 Mayıs’ın bayram olarak kutlanması konusunda kanun teklifleri vermiş biri olarak, işçiler neden Taksim’de 1 Mayıs kutlaması konusunda ısrar ediyor ve Türkiye’de yaşanan son 1 Mayıs olayları konusunda ne düşünüyorsunuz?

– Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta Hükümetimiz, özellikle İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü çok yanlış davranmışlardır. Taksim meydanında, bu yıl kutlama yapılmasına izin vermemişlerdir. Taksim meydanı ve çok geniş çevresi kutlama yapacaklara kapatılmış, Emniyet görevlileri işçilere ve halka orantısız kaba güç kullanmış ve topluluklara su sıkarak biber gazı atmıştır. İşçiler ve sendikalar, 1 Mayıs törenlerinin “Neden Taksim”de yapılması konusunda ısrarlıdır? Bunun çok haklı bir gerekçesi vardır. 1977 yılında Taksim meydanında gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamalarında, bir kısmı silahla vurulmak suretiyle 36 kişi hayatını kaybetmiş, 150’den fazla kişi de yaralanmıştı. Ne yazıktır ki, bu olayların failleri, aradan 31 yıl geçmesine rağmen hâlâ bulunamamıştır. Faillerin hâlâ bulunamamış olması, bazı gerçeklerin saklandığı konusundaki kuşkuların artmasına neden olmakta; 1 Mayıs 1977’deki görkemli ve anlamlı kutlamalara düşürülen gölgenin kaldırılması konusundaki beklentileri kamçılamaktadır. Bu nedenlerle sendikaların “Taksim meydanını aklama” ısrarı, hem haklıdır hem de anlamlıdır. İnsanlarımızı kaybettiğimiz yerde, bu olumsuz olayı simgeleyen bir anıtın bile dikilmesi, aynı olayların tekrarlanmaması için gereklidir. Futbol şampiyonluklarının coşku ile kutlandığı, yılbaşı şenliklerinin yapıldığı, konserlerin verildiği Taksim meydanında; işçiler de barış içinde 1 Mayıs’ı kutlayabileceklerini ve 31 yıldır üzerlerinde bulunan bu haksız ve üzüntü verici yükten kurtulabileceklerini göstermek istemektedirler. İşçiler ve sendikalar açısından “yalın gerçek” budur. Devletin ve sendikaların içinde olduğu, “gelecek 1 Mayıs’lar” barış içinde birlikte kutlanmadıkça her yıl aynı gerilim, korkarım ki tekrar edecektir.

 

– Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında cesur açıklamalarınızla tanınıyorsunuz. Bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Şu anda Türkiye’de iktidarda olan parti, demokrasinin kurallarından yararlanarak iktidarı ele geçirmiş ve gizli gündemli bir geçiş sürecini başlatmıştır. Bu süreç, Atatürk’ün başlattığı “aydınlanma devrimi”ne ve Türkiye’nin çağdaşlaşma hareketine karşı bir süreçtir. Türkiye için bir “Demokrasi kazası”dır.

Avrupa tarihinde de benzer demokrasi kazaları vardır. Jorg Haider başkanlığındaki Neo Nazi yanlısı Avusturya Özgürlük Partisi koalisyon hükümetinde yer alınca bütün Avrupa ayağa kalktı. Haider iktidardan uzaklaştırıldı. Avrupa için daha dramatik olan örnek, 1930’lu yıllarda Almanya’da yaşandı. Hitler serbest seçimlerle, çoğunluk elde ederek iktidarı ele geçirmişti. Elde ettiği çoğunluğun gücünü, faşizmi uygulamakta kullandı. Demokrasilerde böyle kazalar olabiliyor. Türkiye’deki olayın esası da budur. Bu örneklerin hepsinde, “demokrasiden yararlanarak, demokrasiyi dinamitlemek” anlayışı vardır. Türkiye’deki iktidar; laikliği aşındırarak etkisizleştirmek ve devlet yapısını da toplumsal yapıyı da din kurallarına dayandırmak ve sonuç olarak dine dayalı bir devlet kurmak istemektedir. Bu durumun demokrasiyle bağdaşır bir yanı olamaz. Türk toplumunun katılımcı ve çağdaş bir demokrasiyi seçmiş ve benimsemiş olduğu göz ardı edilemez. Türkiye için, İran veya Ortadoğu Arap ülkeleri gibi bir ülke imajı verilmek istenmektedir. Bu yaklaşım Türkiye’yi, demokrasiden uzaklaştırma yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın siyasal simgesi “tesettürdür, türbandır, çarşaftır.” Yurt içinde ve yurtdışında aynı senaryo uygulanıyor. Kanada dahil bütün ülkelerde; resmi ziyaretlerde, toplantılarda, festivallerde ve konserlerde çarşaflı, türbanlı ve tesettürlü kadın görüntüsü, planlı bir biçimde, giderek yoğunlaştırılmakta ve bu gelişmeler resmi makamlarca da açıkça desteklenmektedir.

Türkiye için yaşamsal önem kazanmış olan bu sorun demokrasi içinde çözülmelidir, çözülecektir. Türkiye’nin bu olumsuz noktaya getirilmesinin sorumluluğunu, sadece iktidar partisine ya da yakın çevresindeki iç ve dış destekçilerine ve tarikatçı dini çevrelere yükleyemeyiz. Laikliğe ve çağdaş demokrasiye inanmış Atatürkçülerin ve özellikle de CHP’nin bir başka biçimde ağır sorumluluğu vardır. CHP, yenilikçi ve değişimci karakteriyle, demokrasimizin çağdaşlaştırılması, halkımızın refahı ve mutluluğu için, her zaman iktidar ya da iktidar alternatifi olabileceğini göstermek zorundadır. Son 25 yılda bu gereklilik yerine getirilememiştir. Parti atalete sürüklenmiş ve meydan laik ve demokratik sistemimizin karşıtlarına terk edilmiştir. Yapılması gereken öncelikli iş, CHP’de yönetimin ve yönetim anlayışının baştan sona değiştirilmesi olmalıdır. Parti kadroları gençleştirilmeli, 1970’li yıllardaki gibi, halkla bütünleşebilecek ve halkın güvenini kazanabilecek bir yeniden yapılanma gerçekleştirilmelidir. Bu sağlandığında, uzun olmayan bir sürede, CHP ciddi bir iktidar seçeneği olabilir ve bu günkü olumsuzluklar, seçim sandığında kazanılacak başarılarla ortadan kaldırılabilir.

 

CHP İstanbul Milletvekili Ali Topuz söyleşide.

 

– Sözü yurtdışındaki Türklerin yaşadıkları sorunlara getirmek istiyorum. İtalyan meclisinde sadece yurtdışındaki oylarla seçilen bir milletvekili var. ABD; bir önceki seçimlerinde uzaydaki astronotlarına oy kullanma olanağı sağladı ve son Irak parlamentosu seçimlerinde, Kanada’daki Iraklı komşularımız, bulundukları yerde oy kullandılar. Biz yurtdışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için anayasada ifadesini bulan bir hak olmasına rağmen, yurtdışındaki yaklaşık 5 milyon Türk bu haklarını kullanamıyor, sorunun kaynağı nedir?

– Aslında Kanada gibi çok fazla Türk’ün yaşamadığı yerlerde sorunu çözmek için önemli bir zorluk yoktur. Esas sorun 1.5 milyon seçmenin yaşadığı Almanya’dan kaynaklanıyor. Bugüne kadar yapılan bütün girişimlerde Almanya, seçim güvenliğini sağlayamayacağı nedeniyle işbirliğini ret etti.

Almanya’daki seçmenlerin çokluğu nedeniyle konsoloslukların yanı sıra güvenli oy kullanılabilecek başka sandık merkezlerinin de bulunması gerekiyor. Ancak Almanya, konsolosluklar dışındaki sandık merkezlerinde oy kullanmaya izin vermiyor. Bunun üzerine, mektupla ya da elektronik ortamda oy kullanma seçeneği gündeme geldi. Her iki oy kullanma yöntemi için çözülmesi gereken sorunlar vardır. Kullanılacak oy’un gizliliğinin ve güvenliğinin mutlak surette sağlanması gerekmektedir. Yurtdışındaki Türk vatandaşlarının, bulundukları yerde ve kolaylıkla oy kullanabilmesini sağlamak amacıyla Parlamentodan geçen biçimiyle yeni yasa, ne yazık ki önemli bazı sakıncalar da taşımaktadır. Bu sakıncaların giderilmesi için büyük çabalar sarf edilmektedir. Sorun yapılacak ilk genel seçimlere kadar mutlak surette çözülecektir.

 

– Uzun süreden beri, Türkiye hazırladığı anlaşma paketini Kanadalı muhataplarıyla imzalamaya çalışıyor. Bu pakette; Çifte verginin önlenmesi anlaşması, Yatırımların karşılıklı korunması anlaşması, Sivil havacılık anlaşması, Adli yardım anlaşması, Suçluların iadesi anlaşması ve İstihdam anlaşması” gibi değişik konuları kapsayan anlaşmalar var. Ancak Harper hükümetinin sözde soykırım kararı ve işine gelen sadece bir anlaşmayı imzalamak konusunda ısrarcı tutumu görüşmeleri kilitlemiş durumda. İki ülke arasındaki doğrudan uçuşlar da bu paketin imzalanmasına bağlı olarak bekliyor. Parlamentolar arası dostluk gruplarının bu anlaşmaların imzalanmasında bir işlevi olabilir mi? Ve siz Türkiye tarafındaki grupta yer almayı düşünür müsünüz?

– Aslında dostluk gruplarının bu tip anlaşmalar üzerinde çok sınırlı bir etkisi olabilir. Anlaşmalar hükümetler arasında oluşturulur ve onay için TBMM’ye getirilir. Kanada’ya gelmeden önce, Türkiye Kanada Dostluk Grubu’na girmeye karar vermiştim. Türkiye’ye döndüğümde işlemleri tamamlayacağım. Ancak, bir Milletvekili olarak, bu sorunların çözümü için özel bir gayret sarf edeceğimi size söyleyebilirim.

 

– Kanada’ya yerleşen bir çok göçmen, geliş nedeni olarak çocuklarının ve kendilerinin geleceği için yeni bir ülkeye göç ettiklerini söylüyor. Ankara’daki Kanada Büyükelçiliği’nde her geçen gün uzayan göçmenlik kuyruğu da Türkiye’deki gelecek beklentisinin azaldığının bir göstergesi gibi. Aklının bir köşesinde memlekete dönmeyi düşünenlerse her yeni krizde dönüşlerini daha da öteliyor. Siz Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz ?

– Ben Türkiye’de yetişen yeni neslin büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Kendini geliştiren, güçlü ve çağdaş bir potansiyel. Türkiye bu krizleri bu gençlerle aşacak. Ben belki göreceğim ama, siz mutlaka göreceksiniz. Bu yaşadıklarımız kötü bir deneyim ve kötü bir anı olarak geride kalacaktır. Ben gençlerimizden ve gelecekten çok ama çok umutluyum.

 

– Sayın Topuz, aileniz için ayırdığınız zamanınızı ve değerli görüşlerinizi Bizim Anadolu okuyucuları ile paylaştığınız için teşekkür ederim.

 

Haziran 2008

 

Birol Uzunmehmetoğlu

 

Bizim Anadolu / 15 Ekim 2019

 

Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz:

 

 

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...