Press "Enter" to skip to content

Ah Şu ‘Medya’, Ah Şu ‘Cıvıltı’!

Ah, şu ‘medya’ denilen basın-yayın ortamı, ah şu benim ‘toplumsal paylaşım ortamı’ dediğim…

 

Ah, şu ‘medya’ denilen basın-yayın ortamı, ah şu benim ‘toplumsal paylaşım ortamı’ dediğim, yaygın deyimle, ‘sosyal medya’ denilen, yine benim ‘Cıvıltı’ dediğim, özellikle ‘Twitter’ ve benzerlerinin ortamında yaşananlar…

Ben yurttaşların yazışmasından, iletişim kurmasından çok basın-yayın ortamının, buna bağlı olarak da devlet yetkililerinin (bu siyasetçi olabilir, bürokrat olabilir, çünkü konuştukları ya da yazdıkları metinler toplumu anında etkiler ve kalıcı olur) konuşmalarına, edimlerine, yazışmalarına bakar, önem veririm. Yurttaşın yazışmalarını birazcık hoş görsem bile, ki o da sınırlıdır; okumuş-yazmış kişilerin ise hiç yanlış yapma lüksleri yoktur. Çünkü binlerce, yüz binlerce izlenen yayınlarda yazan ve konuşanların büyük sorumlulukları olduğuna inanırım.

Geçen gün deneyimli gazeteci Sedef Kabaş’ın, TRT’nin TRT olduğu dönemlerde ünlü yüzü olan Gülgün Feyman’la yaptığı bir söyleşide, Sayın Feyman’ın da belirtmiş olduğu gibi, beyaz camda görev alıncaya dek ne tür aşamalardan geçilirdi.

O dönemlerde tek kanal olduğu için milyonların karşısına çıkılıyordu ve tüm toplum, yaşlısı, genci, çoluk-çocuk onları izliyor ve örnek alıyordu.

Yanlış bir söylem, yanlış bir davranış toplumda hemen karşılık bulur. Dolayısıyla ekrandaki ya da radyo yayınlarındaki konuşmalar çok dikkatli hazırlanır ve topluma kötü örnek olunmaması için sıkı denetimden geçirilirdi.

Yazı deseniz, gazete ve dergilerde en az beş kişinin denetiminden geçerdi; aman birinin gözünden kaçarsa diğeri düzeltsin diye. Gazetelerde eskilerde ‘tashih’ denilen, sonradan ‘düzeltme’ bölümleri vardı. Bugün, özellikle sanal yayınların yoğun olması dolayısıyla bu bölümler de yanılmıyorsam yok oldu; yazarın-yazanın dili bilme becerisine kalıyor durum.

Sonra, Köroğlu’nun ‘tüfek icat oldu, mertlik bozuldu’ dediği gibi, özel radyo-televizyonların yaşamımıza girmesiyle bu önemli denetim yöntemleri tu-kaka edildi, edilmeyi sürdürüyor.

İnternetin yaşamımıza yoğun bir biçimde girmesiyle de bu yanlışlar katlanıyor.

 

Birinci örnek canlı yayınlar

Canlı yayınların, yine buna bağlı olarak etkileşimli yayınların yoğun olduğu günümüzde sunucu ya da oturumu yöneten kişi konuğuna soruyu soruyor, hemen ardından başını cep telefonuna dayıyor. Konuk orada kala kalıyor; herhalde doğalı budur diyor ya da artık o da kanıksamış, konuşmaya çalışıyor. Konuk izlenceyi yönetenin yüzüne bakarak konuşuyor ancak, yönetici orada değil, çoktan ‘sosyal medya’nın içinde yitmiş gitmiş… Onun derdi, acaba kaç kişi, ne yazmış?

Etkileşimli yayın ya; toplumsal paylaşım ortamlarından anında tepkileri derleyecek.

Bu tutum, oradaki konuğa olduğu kadar izleyiciye de saygısızlıktır. Soruyu sormuşsunuz, gözünün içine bakarak yanıtını dinlemek zorundasınız.

Batıdaki yayın organlarında inanın hiçbir biçimde bu tür saygısızlıklara rastlamadım. En azından yakından izlemiş olduğum Avrupa ve Kuzey Amerika yayın organlarında böyle bir tutumla karşılaşmazsınız. Elinde ya da yakınında cep telefonu ya da bilgisayar yoktur.

Oturumu yöneten sunucu konuğunun gözünün içine bakarak sorusunu sorar ve yanıtını da yine gözünün içine bakarak alır. Konuk da kiminle nasıl konuştuğunu iyi bilir.

Yine yayınlarda sunucu ya da yönetici de içinde olmak üzere gazeteci ya da değil, kişilerin deyim yerindeyse laubali davranışları; abi, kardeş biçiminde seslenişleri çok rahatsız edici bir tutum.

Orada dost ortamında, kendi aralarında çay, kahve içip sohbet edilmiyor. Binlerce, yüz binlerce izleyici önünde önemli konulardan söz ediliyor.

Eğer buna içtenlik ya da eski deyimle samimiyet deniliyorsa, hayır değil. Doğrudan izleyiciye saygısızlıktır bunun adı.

Kişiler kırk yıllık dost bile olsalar, ekranda, radyoda izleyici karşısında daha ciddi olmalılar.

Ciddi derken, soğuk demek istemiyorum, ancak ‘yıkama-yağlama’, ya da ‘ah, sözüm yanlış anlaşılır, sözümden incinmesin’ diyerek, yaşını, yetkinliğini yücelterek söylem geliştirmek izleyiciye oldukça itici geliyor. Dahası konuşulan konuların önemini de yok ediyor.

 

İkinci örnek şu toplumsal paylaşım yazışmaları

Noktalama imlerine önem verilmediği için, kimin ne dediği anlaşılmıyor. Kafasındaki düşünceyi yetkinlikle yazıya dökemeyince, onu okuyanlar da yanlış anlayabiliyor.

Nerede büyük harf, nerede virgül, nerede nokta, nerede ünlem ya da soru imi? Kimse noktalama imlerine dikkat etmiyor. Çoğu kişi cep telefonlarından yazıyor. Noktalama imlerine zaten önem verilmediği gibi, yazılarda telefonun önerdiği hazır sözcük ya da söz kalıplarına güvenilerek, dahası hızlı yazılarak inanılmayacak derecede yanlışlar zinciri yayılıyor.

Ardından da yazı gerektiği gibi anlaşılmadığı için gelsin hakaretler, gelsin tepkiler…

En son 230 bin izleyicisi olan bir gazetecinin övmek isterken, noktalama imlerine uymadığı için yanlış anlaşılan Uğur Dündar konulu yazışmalara rast geldim. Buna benzer bir Yılmaz Özdil – Uğur Dündar bunalımı da olmuştu. Hem de canlı yayında…

Yazı gerektiği gibi anlaşılmadığı için yılların gazetecisi Uğur Dündar haklı olarak anında verip veriştirmiş. Sonra bir izleyici ‘Uğur Dündar’a ‘aman abi, yanlış anlaşılma var’ deyince, Dündar yazdıklarını silmiş. Bir başka izleyici o gazeteciye tepki göstereyim derken, Uğur Dündar’ın hışmına uğramış, mahkemeyle tehdit edilmiş. Zavallı izleyici ‘Uğur Bey, ben size demedim’ diyerek Uğur Dündar’a yönelik yetersiz Türkçeyle yazılmış metni göstermiş vb, vb…

Bilmiyorum, bu tür yazışma ve yaklaşımlar bir gün durulacak ve yerine oturacak mı? Pek emin değilim.

Ancak dediğim gibi, basın-yayında çalışanların söz, söylem, edim ve yazışmalarına çok dikkat etmeleri gerekiyor.

Daha güzel bir yarını kurabilmek birbirimizi sağlıklı, açık-seçik anlamamız sayesinde olacak.

Bunda da basın-yayın emekçilerinin büyük sorumlukları var.

Bu arada; bu yazıyı kim, kaç kişi okuyacak? Kimsenin umurunda olacak mı? Bilmiyorum.

Benim yaptığım, tarihe not düşmek.

Bir gün gelir, bir yerlerde birileri görür de, değerlendirir diyelim…

Kalın sağlıcakla!

 

o.ozen@bizimanadolu.com

Tüm Yazıları»

 

Ömer F. Özen / Gözleyi, gözleyi… / 25 Temmuz 2021

Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz:

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...