Press "Enter" to skip to content

Ağlarım Ben

Ağlarım Ben

Ağlarım ben ara ara, bilir misiniz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ağlarım ben ara ara, bilir misiniz?

Aslında ara ara değil, sık sık ağlarım.

Örneğin değerli Yönetmen Tolga Örnek kardeşim, Montreal Türk Filmleri Şenliği‘nin ilk yılında gösterdiğimiz ‘Devrim Arabaları’ filminin galasında sormuştu benim sözümü duyunca: ‘Abi gerçekten ağladın mı?

Evet, dedim, ağladım; hele o karaktere söylettiğin söz var ya, işte ona…

Hani genç mühendis soruyor ya ustasına, ‘ee, yapmışsınız işte, motorlar, uçaklar üretmişsiniz, başarmışsınız.’

Ustası da yanıt veriyor, ‘evlat, diyor, ‘şunu iyi anla, Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz.’

İşte ben bu söze ağladım.

 

***

 

Nice kişioğlu ve kızlarının yeteneklerinden ötürü, daha iyi bir dünya özlemlerinden ötürü harcandıklarına ağladım.

Altmışlı yılların başında bir avuç emekçinin canını dişine takıp, her biri başka yerlerde olsa milyonlarca dolar kazanabilecekken, sırf yurduma yararlı olayım, yurdumu ve insanlarını kalkındırayım diyerek gecelerini gündüzlerine katıp ‘Devrim Arabaları’ diye yüz akı bir ürünü ortaya çıkardıkları, ama, -dalkavuklardan, çıkarcılardan söz etmiyorum- kamuoyunda hiçbir destek görmemelerine –ve hâlâ anlayamadığım, bir gazete, bir gazete yazarı bile destekleyemez miydi, diye aklım almıyor- ağladım…

 

Siverek’te umarsız bir biçimde birilerinin anne-babası ve yakınlarının katliamını an be an ağlayarak görüntüye almak zorunda kalmasına ağladım.

 

***

 

Ağlamak kötü de değil, ayıp da değil, başını öne eğmeden, kimseye eğilmeden…

 

Ama ben sadece olumsuzlara değil;

Örneğin, bir sokak köpeğinin eczaneye girip eczacıya patisini uzatıp yardım istemesine;

eczacı kadının köpeğin patisinde gördüğü kanlardan yaralı olduğunu anlayıp hemen yardım etmesine de ağladım…

 

Doğal olarak olması gerekenlerin artık çağımızda unutulmakta olduğuna, sağda solda gördüğümüz ve içimizi ısıtan edimlerine bir anlamda şaşarak, gerçekte olması gerekeni yaptıkları için bir gönül borcu duymamıza da ağlıyorum….

 

***

 

Evrensel olumsuzlukları göz ardı etmeden;

Örneğin, öylesine bir susamışlık var ki, en azından 17 yıldan bu yana unutmuş olduğumuz ve en azını istediğimiz karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün Ekrem İmamoğlu sayesinde anımsandığına ağladım.

Haksızlıklara, türlü suçlama ve iftiralara karşın bıkmadan sevgi dilini kullanan Ekrem İmamoğlu‘nun, kişioğlu ve kızlarını, kol kola birlikteliğe, horon, halay, lorke, adına ne derseniz, bir araya getirmesine ağladım.

 

***

 

Hiç kimse, ama hiç kimse tuzum kuru demesin.

Bunun parayla pulla ilgisi yok.

Eğer hâlâ insanlığınızdan vazgeçmediyseniz, göreceksiniz ki, milyonlarınız da olsa satın alamayacağınız nice değerler vardır; ve bir gün kesinlikle onlara gereksinim duyacaksınızdır…

 

***

 

‘Her biri cihan parçası’, Deniz’ler, Yusuf‘lar, Hüseyin‘ler kula kulluk değil, sadece halkının mutluluğunu istememişler miydi?

Ali İsmail Korkmaz’lar, Ethem’ler, Berkin çocuklar ne istemişlerdi?

İnsanın insana kulluğunu değil, herkesin birbirine saygı ve sevgi duyacağı yaşanası bir evren değil miydi istedikleri?

 

***

 

Şimdi bir İmamoğlu çıkmış, bir umudun kapısını aralamış;

Sen, ben, o yok, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Çerkez, Süryani yok, biz varız demesine;

Ve bunu içtenlikle dile getirmesine ben ağlamayım da kimler ağlasın!?

 

***

 

Haydi gelin birlikte ağlayalım!

Ama arabesk ağlaması olmasın bu.

Umuda, umutlarımızın tomurcuklanmasına,

sevinç göz yaşlarıyla sarılıp bu yaşanası evrende diğerini ötekileştirmeden yeni bir çağın başlamasına,

dolu, dolu, hüngür hüngür ağlayalım!

 

 

o.ozen@bizimanadolu.com

 

Tüm Yazıları»

 

Ömer F. Özen / Bizim Anadolu / 23 Haziran 2019

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...