Press "Enter" to skip to content

1920’lerde Bir Bozkır Kasabası: Ankara

Vekil Beyefendi, zabitana düzenli maaş ödeyemediğimiz kıtaat var. Yardımlarınızı bekliyoruz.”

Efendim, yukarıya çıkın, kasa açık. Ne varsa içinde, buyurun, alın!”

Bu kısa görüşme nerede, kimler arasında geçiyor?

Milli Müdafaa Vekili ile Maliye Vekili arasında, Ankara’da.

4 Eylül 1919’dan beri Anadolu’yu İstanbul Hükümeti’ne rağmen yöneten, Sivas Kongresi sonrasında oluşturulan Heyet-i Temsiliye’nin görevi 23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılması ve yeni Hükümet’in kurulmasıyla sona ermiştir.

Ankara, İstiklal Mücadelesi’nin merkezidir.

Fakat, TBMM mebuslarının yaşayabileceği konut yoktur. Öğlen yemeğini Meclis’te yiyen mebuslar, memleketlerinden getirdikleri tarhana, bulgurla, fasulye, kuru zerdali, üzümle, nohutla beslenmek zorundadırlar. Çünkü, nitelikli restoran değil, orta halli bir aşevi bile yoktur.

Her akşam, bir Ankaralı ailenin konağının bir odasını birkaç mebus birlikte kullanmakta, aynı yerde geceyi geçirmektedirler. Aile, ocakta pişirdiği yemeği mebuslara da vermektedir. Evin kümesindeki tavukların yumurtaları da ortaktır, ahırdaki ineğin sağılan sütü de paylaştırılır. Mahalle çeşmesinden sakalar Kırşehir’in Avanos kazasından gelmiş alca, gökçe testilerle eve su taşımaktadır. Akan su dağıtım düzeneği daha yoktur bu büyük kasabada. Ankara kıt kanaat yaşamayı bilmektedir. Çünkü herkes bilinçlidir. Bu bir varolma ya da yokolma savaşıdır. Ya batacağız ya kurtulacağız.

Ankara Kalesi’nin eteklerine doğru, Hacıbayram Veli Camisi çevresinde kahvehanelerde heyecanlı tartışmalar olmakta, bazan bir mebus da o kalabalıkta yer almakta, Meclis görüşmeleri hakkında bilgi vermektedir.

1920’lerde Ankara tren istasyonu.

İstanbul-İzmit-Eskişehir-Polatlı üzerinden gelen tren yolunun sona erdiği Ankara demiryolu durağı, yeni kurulmakta olan Devlet için büyük önem taşımaktadır. Meclis Reisi Kemal Paşa ve kurmay heyeti bu trenle batıya doğru yolculuk edip Yunan işgaline girmemiş cepheleri denetlemekte, buyruklarıyla savunma önlemleri aldırmaktadır..

Tren yolu dışında İnebolu-Kastamonu-Çankırı yolu da heyecanla gözlenen bir güzergâhtır. İstanbul’dan kaçırılan mühimmat bu hattan Ankara’ya ulaştırılmaktadır. Malta’da Britanya İmparatorluğu’nun tutsağı olan, binbir görüşmenin ardından özgür bırakılan eski müderrisler, gazeteciler, kumandanlar, mülki erkân da bu yoldan Ankara’ya ulaşmaktadır.

Güllük gülistan değildir Ankara. Bozok yaylasında Çapanoğlu ayaklanmıştır. Bolu-Hendek-Düzce isyan halinde, Ankara tehdit altındadır. Konya’da Delibaş isyan etmiştir ve Milli Müdafaa Vekâleti bunu bastırmak için zor anlar yaşamaktadır.

İstanbul’dan gelenler içinde aranan, istenen nitelikte iyi yetişmiş pek az insan vardır. Hekim yoktur. Mühendis yoktur. İyi eğitimci de yoktur. Gelenler yeni rejimden bir sefirlik koparmak için Ankara’ya baskı yapmaktadırlar. Nümune Hastanesi’nde mütehassıs hekim yoktur. Bu nedenle, pek değerli hizmetler vermesi umulan nice aydın insan, basit sayrılıklardan ölüp gitmektedir.

TBMM orduları binbir zorlukla güçlendirilmektedir. Seferberlikte deneyim kazanmış gazi zabitan, canla başla, pek az aylıkla görev almışlardır yeni ordunun kurulmasında. Ege Bölgesi’nde, Marmara Bölgesi’nde Yunan işgali İç Batı Anadolu’ya doğru ilerlemektedir. Ve ne yazık ki, bazı beldelerin hain yöneticileri Yunan işgal kumandanlığına davetiye çıkarmaktadırlar.

Dış düşman yanında iç düşmanla da uğraşmak bir varlık nedenidir. Bu, kolay bir iş değildir ve TBMM ödeneklerinin önemli bir bölümü Ordumuzun ihtiyaçları için kullanılmaktadır.

Heyet-i Vükela artık İstanbul’da kalmıştır ve aldıkları kararlar Üsküdar’da bile geçersizdir. Ankara’da TBMM’nin içinden Vekâletler çıkmıştır.

Vekillerin yaşam düzeni sıradan bir Ankara yurttaşından hiç de farklı değildir. Ulus’ta bazı eski hanedan ailelerin konakları birkaç vekâleti içinde barındırmaktadır. Vekillerin atları vardır. Evin tavlasında mebusların merkepleriyle yan yana barındırılırlar. TBMM’ne gidecek vekil için seyis atı hazırlar, kaşağılar, eğerini yerleştirir. Bazı vekiller de katır kullanırlar. (Günümüzde otomobil seçmede yarışan, bu yoksul ülkenin insanının vergileriyle alınmış binek araçların en pahalısını kullandıkları halde, mutlu olmayan Bakanları düşünelim. O günlerin atı bugünün Cadillac’ına, katır Mercedes’ine, merkebi de Renault’suna karşılık gelebilir).

Eskiden Sultani denen orta mektep sonrası eğitim kurumunun adı artık lisedir. Ve Ankara böyle bir eğitim ocağına sahiptir. Ankara halkı çocuklarının okumasını istemektedir. TBMM azası mebusları memleketlerinde ortamektebi bitirmiş çocukları artık burada eğitim görmektedirler. Anadolu için şaşırtıcı bir değişim de gün gün kendini gösterir. Oğlanların yanında artık kız talebeler de liseye gidip gelmektedir. Meclis Reisi Kemal Paşa eğitime büyük önem vermekte, oturumların dışında zaman zaman bu okulu ziyaret etmekten, muallimlerle görüşmekten büyük keyif almaktadır.

Ankara bir yanarcadır (meşale)…

Ankara dost düşman herkesin gözünü diktiği bir ortaç durumundadır. Gelenlerin tümü de iyi niyetli, dost değildir. Britanya, imparatorluk için tehlikeli gördüğü Ankara İhtilali’nin başbuğunu ortadan kaldırmak için Mustafa Sagir adlı Hindli müslüman bir çaşıt yetiştirmiş, yardımsever, yatırımcı göreviyle Ankara’ya göndermiş; Kemal Paşa’yı bir suikastle yoketmek istemiştir.

Trenin son durağı ile Ulus’taki TBMM arasında bir yürek çarpmaktadır. Umutla, coşkuyla, sevinçle. Her gün, her saat Anadolu’nun son neferleri bu yolda marşlar söyleyerek gidip gelmektedirler. Tren vagonlarıyla cepheye gönderilmektedirler: Gediz’e, Bilecik-Bozüyük’e, Eskişehir’e, Akşehir’e, Afyon’a…

O yılların Ankarasını yeniden yaşamak mümkün mü?

Güneş bir daha öyle görkemli, parlak, gözalıcı doğar mı?

emrullahguney@gmail.com

Önceki yazıları»

Prof. Dr. Emrullah Güney / Dünden Bugüne / Bizim Anadolu / 26 Aralık 2024

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...