Press "Enter" to skip to content

Toplumun İşgal Edilen Beyinleri

Toplumun İşgal Edilen Beyinleri

Bir kaç hafta önce, yaşları 16, 17 olan çocuklarla birlikte, evde oturup pizza yerken;

 

 

 

 

 

 

Bir yandan da televizyonda bir yarışma programı izlemeye başladık.

Yarışma, dört ayrı gruptan oluşan takımların el becerilerini, algı yeteneklerini, hız sürelerini, spor kabiliyetlerini kategorilerle ölçüyor ve en çok oy alan takım diğer tüm yarışmalarda olduğu gibi oyunun kazananı olarak ödülünü alıyor.

Hemen hemen yarışan bütün çocuklar tüm kategoride aynı esneklik ve hızda.

ALGI HARİÇ.

Yarışmanın moderatörü,

Göz yanıltması ile birbirinden daha uzun ya da daha kısaymış gibi yerleştirilen kübik şeklindeki kalaslardan hangisinin daha uzun olduğunu soruyor?

1., 2. ve 3. çocuklar A diyor…

4. çocuk kendisinden son derece emin, farkında ve kesin olarak bu sorunun cevabının “D” olduğunu bilse de diğerleri “A” dediği için, bildiğini değil, daha çok kabul gören “A”yı seçiyor.

Moderatörün, yarışmanın sonunda “D’nin daha uzun olduğunu bile bile niçin A’yı seçtin” sorusuna verdiği cevap ise, bir çoğumuzun gerçeği.

“GRUBUMDAN DIŞLANMAMAK” için.

Bir başka deyişle bulunduğu toplumdan dışlanmamak için çoğunluğun fikri onu ikna etmese bile, kabul etmiş oluyor.

Böylece, gerçeği bir korku sonucu söylemeye çekiniyor ve susuyor.

Alman bilim kadını Elisabeth Noelle Newman bu durumu ‘Suskunluk Sarmalı’ kuramı ile açıklamıştır.

Bu kurama göre birey;

Kendi düşüncesini, kamuoyu düşüncesi ile kıyaslar. Ve çoğunluğun düşüncesini, yani baskın gelen düşünceyi benimser. Ortamda kendi düşüncesi, azınlık düşünce olarak kaldığı için, onu hafızasından uzaklaştırarak iter.

İnsanlar dünyada neler olduğunu kitle iletişim araçlarından öğrenir. Yazılı ve görsel medyaya ek olarak kullanılan sosyal medya ağı günümüzde belirli güçlerin elinde olan kişilerce belirlenen gündem maddeleriyle takipçilere aktarılır.

Gündemin amacı, bireylerin neyi, nasıl düşüneceğini ve neye tepki göstereceklerinin altını çizmek ve algıda seçicilik yaratmaktır.

Özellikle ülkemizdeki değişken ve dinamik siyasi gündemimizde, kitle iletişim araçlarına baktığımızda, hemen hemen bütün medyanın ister yandaş olsun, ister bağımsız olsun, ister sıradan bir sosyal medya kullanıcısı olsun, aynı gündemi kurduğuna ve konuştuğuna tanık oluruz.

Çünkü kimse farklı konuları konuşarak azınlıkta kalmayı istemez.

Tam da burada bahsettiğimiz, suskunluk sarmalı devreye girer.

Diğer konular önemli olsa bile konuşulmadığı için önemini yitirir…

Böylece beyinlerimiz medyanın belirleyicileri tarafından işgal edilir.

Gündemi konuşmak elbette önemli ama kişi öz kimliğiyle kitle iletişim araçlarının sahte ve yalancı yanını, ikiyüzlülüğünü, gerçekleri açığa çıkarmaktan uzak yanını görüyorsa bunu

BENİMSEMEDİĞİNİ GÖSTERMEK durumundadır.

Hakaret ve küfür içerikli olmadan, ikinci ya da üçüncü kişileri rencide etmeden, saygı çerçevesinde yorum yaparak eleştirmekten korkmamalıdır. Aksi, baskıya ve zulme boyun eğmek olur.

Galile’nin canı pahasına da olsa dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlamaktan vazgeçmemesi gibi.

Milyonlarca insanın ten renginden dolayı toplumda itiliyor olmasından ve ırgat olarak çalışmayı normal kabul etmesinden rahatsızlık duyarak bunu dünyaya haykıran, özgürlük mücadelesi veren Nelson Mandela ve Martin Luther King gibi…

Kitapların yakıldığı bilgisizlik çağında, “öğrenmek ve okumak şarttır, bilgi olmadan ilerleyemeyiz!” diyen Sokrates gibi…

Ve, umutsuzluk içinde tükenmiş olan bir milleti yücelterek kurtuluş yolunu açan Atatürk gibi…

Dünyada herkes her şeyi düşünür.

Ve bir kişi mutlaka yapar.

Bu da bize gösterir ki tarihte sadece bir kaç kişi baskılara ve dışlanmaya boyun eğmeyerek yoluna devam etmiş ve insanlık adına başarılı olmuştur…

Suskunluk sarmalına düşmeden, azınlık olarak kalacağımızı bilsek de gerçeklerin konuşulduğu gündemi takip edebilmek umuduyla…

 

 

 

içTen

 

 

ictenicten@hotmail.com

 

 

Tüm Yazıları»

 

 

İçten Külünk / Bizim Anadolu / 11 Haziran 2019

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...