Nesini Söyleyim Canım Efendim
Nesini söyleyim canım efendim / Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim / Arzuhal eylesem deftere sığmaz / Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim…
Şarkışlalı ozan Aşık Serdari’nin belirlemesi çağları aşacak nitelikte… Dün aynıydı, bugün adlar değişse de değişen bir şey yok. Yarın da değişeceğine ilişkin pek bir belirti yok…
Birkaç ayın dökümünü yapacak olursak; anayasa halkoylaması eşkıyalık ve hukuksuzlukla tersine çevrilerek hayır’dan evet’e evriltildi. Birkaç seçimdir daha uyanık davranan duyarlı kişiler örgütlenerek sandıklara sahip çıktılar; ancak YSK’yi çalabileceklerini -iyi niyetleriyle- tahmin edemediler; dolayısıyla dürüstlük yine para etmedi. Şimdi tek adamlığa açılan yolda her şey ‘mubah’ diyerek yol alıyorlar.
Toplumu, değer yargıları aşındırılmış, televizyonlarda senaryosu önceden çizilmiş evlendirme izlenceleriyle oyalayıp gerçek yaşamın dışına atma çalışmaları tüm hızıyla sürüyor.
Kadına şiddet, aşağılama, tecavüz, öldürme tam gaz devam ediyor. Hak hukuk arayanlar, en barışçı eylemlerde bulunanlar bile OHAL yasalarıyla şiddetle susturuluyor, hapislere atılıyor…
Yalakalık değil, halkın haber alma hakkını savunup doğruları yazanlar içerilerde tutuluyor. Terör ve FETÖ’yle savaşım adı altında herkes aynı çuvala sokulup sorgusuz sualsiz aylarca içeride alıkonuyor.
Emperyalizme karşı çıkan ulusalcı TSK üyelerini, gazetecileri, bilimadamlarını yıllarca kol kola olup kumpaslarla içeri atıp müebbetlere mahkum edenler, kendilerini ‘kandırılmış’ bulup yurttaşın gözünün içine baka baka yalan söylerken, FETÖ’nün okullarına mahkum edilmiş zavallı Anadolu insanlarını ‘neden çocuğunu o okullara gönderdin’ diyerek en iyi olasılıkla dava dava üzerine açıyorlar.
Gazeteci gazeteciliğini yaptığı için içeride çürütülürken, FETÖ’yle kol kola gezenlerin ‘damatlar hukuku’ toplumun yargıya güvenini bir kez daha yerle bir ediyor.
Çanakkale Utkusu anmaları topluma Atatürk’süz sunulurken, tarihsel yanlışlarla Abdülhamit göklere çıkarılıyor.
Toplumun tek derdi İmam Hatip’miş gibi, yurtdışına gelip İmam Hatip Okulu açma çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Önümüzde duran Almanya örneği yanlışları yinelenip, yaşamış oldukları ülke ortamında nasıl uyum sağlayıp söz sahibi olunur yerine, toplum bireyleri soyutlanıp gettolara itiliyor…
Geniş topluma ülke ekinsel değerlerini tanıtıp olumsuz görünümü olumluya çevirmek için onlarca yıldır karşılıksız kendilerinden vererek çırpınan gönüllülere destek yerine kendi kendine propaganda etkinliklerinde bulunup havanda su dövülüyor, kamu kaynakları hoyratça savruluyor.
***
Dernekler ayrı birer kanayan yara… Hep ‘neden yazmıyorsun Ömer Özen’ diyenler kıyılara çekilirken, aykırı sorular sormak yine halkın haber alma kutsalını savunan gazetecilere düşüyor.
O halde soralım, irdeleyelim…
Aynı dünya görüşünü paylaştığını sandığınız, Atatürkçü, laik, çağdaş olduğunu düşündüğünüz oluşumlar diş bileyip birbirlerini düşman görürken, kendilerine bitakım platform başkanı payesi verenler de dernek diyerek geçinip elleri ceplerinde ortada caka satıyorlar…
Ki o ‘platform’ları da kimlerin kurduklarını biz biliyoruz…
Kuşkusuz bu arada canla başla çalışıp topluma hizmet veren oluşumlar yok mu? Elbette var. Ancak gerektiği gibi destek olmadığı gibi o oluşumlarda çaba gösteren gönüllüleri de küstürüp toplumdan uzaklaştırıyorlar.
Benim burada önerim; topluma yönelik çalışan çağcıl oluşumların tüzüklerini düzenleyip bulundukları il, kent ve federal kurumlardan yardım istemeleri olacaktır. Çünkü siz burada yaşıyorsunuz. Hizmet verdiğiniz toplum üyeleri de bu ülkenin yurttaşlarıdır. Onların da bu ülkede hakları vardır. Bir iki duyarlı esnafın yardımıyla sonsuza kadar hizmet verilemez. Ve kesinlikle ortaya koyacağınız toplumsal tasarılara bölgesel yönetim birimleri kayıtsız kalmayacaktır.
Dolayısıyla umutsuzluğa, yılgınlığa kapılmayıp savaşımı sürdürmek gerekmektedir.
‘Yüreğim yol bulur bahara / akar da akar / kar altındadır’
Ömer Özen / Bizim Anadolu / 15 Haziran 2017
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…