Press "Enter" to skip to content

Muratgilin Damı

Muratgilin Damı

Bazan küçücük bir sözcük, deyim, gerçeği tüm çıplaklığıyla anlatır.

 

 

 

 

 

 

ÖMER F. ÖZEN

 

Tüm sıvaları döker, yaşamış olduğunuz karabasanı tanımlar; kendinize bile itiraf edemediğiniz olguyu, size karşın ortaya çıkarır.

 

Türkiye en azından altı aydır bir seçim ortamını tüm ağırlığıyla yaşıyor.

 

 

Seçim, ülke yönetimi, rejim değişikliği bile değil; yerel seçim.

 

Ancak tek adam yönetimi olayı varlık-yokluk, ölüm-kalım savaşına döndürdü; ne pahasına olursa olsun yerel yönetimleri de elinden çıkarmamak için, zaten yıllardır kuşkulu geçen seçimleri yine bildiği yöntemlerle almaya çalıştı.

 

Ama bu kez kötü tökezledi.

 

Yapay sorunlarla, Türkiye’de hiçbir zaman sorun olmayan inanç sorunuyla (en azından egemen inanç geleneği anlamında) gündem yaratıp toplumun bir kesimini ardında tutuyordu.

 

Bir zamanlar Menderes‘in yaptığı gibi taşıma suyuyla önemli bir kesimi kendi saflarında tutmasına karşın, türlü yasadışı yolları da kullanmayı gözardı etmedi.

 

Ve böylece 25 yıldır yerel yönetimlerde, 17 yıldır da ülke yönetiminde kaldı.

 

Ama toplumun olabildiğince gerçekleri gören sağduyusu bir gün bu yasadışı olgulara gereken yanıtı verecekti.

 

 

31 Mart’ta da olan buydu.

 

Yeterli olmasa bile toplum iyi kötü uyanmaya, daha doğrusu bu çarpık gidişe dur demeye başlamıştı.

 

Ülke genelinde yine çoğunluğu koruyan iktidar kanadı, ‘rant’ının geldiği büyük kentleri yitirmişlerdi.

 

Bir anda şaşkınlığa düştüler.

 

Nasıl olurdu? Her şey bildikleri yöntemle yürütülmüştü yıllardır; buna karşın ‘bir şey olmamış olsa bile, kesinlikle bilmedikleri bir şeyler olmuştu’ ve İzmir zaten ellerinde değildi ama, İstanbul başta olmak üzere, Ankara, Antalya, Adana gibi illeri de yitirmişlerdi.

 

Diğerleri de önemliydi ancak, 25 yıldır yönettikleri, kurmuş oldukları talan düzeninin kaynağı İstanbul ve Ankara’yı yitirmek olmazdı.

 

O nedenle yine türlü oyunlarla Ankara’da denediler, ancak onunla uğraşırken, bir anda baktılar ki İstanbul elden gidiyor; oraya yoğunlaştılar.

 

Böylece yine yasadışı olaylarla, hukuksuzluklarla, İstanbul’da seçimi iptal ettirip toplumu 23 Haziran’da yeniden sandığa götürmeyi başardılar.

 

İstanbul, tüm Türkiye’nin hepsinden önemliydi.

 

Kendi ağızlarıyla söylemişlerdi: ‘İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir.’

 

Toplumu ‘kuru soğan‘a, domatese muhtaç etmişlerdi.

Çünkü yanlış yöntemlerle ülke tarımını çökertmişlerdi.

 

Ve yaldızlayıp topluma sundukları acı gerçeği toplum yüzlerine haykırmıştı:

‘Eller aya gidiyor, biz daha Muratgilin damından atlayamadık!’

 

Başörtüsü takan kadın bunu AKP’ye bağlamıyordu.

‘Müslümanız, Müslümanız diyorlardı ama, insan olmanın bile gereklerinden en küçük dürüstlük ve alçakgönüllülükten uzaklardı.’

 

 

‘Toplumu sürekli kamplara ayırmışlar, ikilik çıkarmışlar, budunsal, inançsal ayrımlarla insanları bölmüşlerdi.’

 

Bu gidişe bir dur demenin zamanı çoktan gelmişti.

 

Muhalefet de bu kez üstüne düşeni yapmaya başlamıştı.

 

Ayrıştırıcı dil yerine kucaklayıcı, toparlayıcı; ve -sürekli iktidar kanadınca çekilmeye çalışılmasına karşın- kavgacı, polemikçi söylemlere düşmeden, toplumun gerçek sorunlarını gözler önüne sermiş ve çözümleriyle topluma sunmuşlardı.

 

Bir İmamoğlu sadece İstanbul’u değil, tüm Türkiye’yi uyandırmış, umudun simgesi olmuştu.

 

Bu adamın söylemleri, edimleri gerçekçiydi, sırıtmıyordu, içtendi…

 

Artı, kazanmış olduğu belediye başkanlığı da tamamen hukuksuz bir biçimde ellinden alınmıştı.

 

Ancak, adam hak yemiyordu ama, hakkını da kimseye yedirtmeyecekti; tüm kışkırtmalara karşın kavgasız bir biçimde savaşıma devam diyordu…

 

Gerçek ve dürüst seçimlerle en çok yüzde yirmi alabilecek bir oluşumun temsilcileri, tüm hukuksuzluklarla yarı yarıya oy oranını korurken, toplum önünde acınası gülünçlüklere de düştüler.

 

Muhalefeti, işbirliğiyle suçlamış oldukları, dahası bu nedenle bir muhalefet başkanını herkesin gözü önünde linç ettirmeye kalktıkları, terör örgütünden umar duymaya başladılar.

 

Son anda başka oyunları olmazsa, apar topar zorlamayla ortaya çıkardıkları ‘Öcalan bildirgesi’ bunların son ahlaksız oyunları oldu.

 

Aklı selim, onurlu, sağduyu sahibi AKP’lilerin de ‘bu kadar da olmaz’ dedikleri, bu herkese üstten bakan ve dışlayıcı anlayış umalım ki yarın son bulsun ve Türkiye artık bir huzura erişsin.

 

O nedenle yarın yapılacak İstanbul büyük kent seçimleri sadece bir yerel seçim olmaktan çıkmış, tüm toplumun ayrımsız kucaklaşabileceği yeni bir dönemin açkısı olmuştur.

 

 

İşte tam da bu nedenle;

 

Güler yüzle ve bilinçli bir biçimde oyunu kullan artık İstanbul!

 

Çünkü #HerŞeyÇokGüzelOlacak!

 

 

o.ozen@bizimanadolu.com

 

 

Tüm Yazıları»

 

Ömer F. Özen / Bizim Anadolu / 22 Haziran 2019

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...