Press "Enter" to skip to content

İstanbul Kanalı neden yapılamaz?

Kanal İstanbul’un yapılamayacağının amentüsü…

 

Şevket Çorbacıoğlu

Dikkat! Uzun yazı dense de okunası bir yazı. Çünkü Kanal İstanbul’un neden yapılamaz olduğu konusunda birileri hâla habersiz.

 

[[ Arkadaşlar son yazım. Bu demek değildir ki; yaza kadar çıkmam ya da bundan sonra yazmayacağım. Sadece özgün çalışmalarıma ötelenmek için yazmayı bırakıyorum. ]]

 

Kanal İstanbul’un yapılamayacağını ilişkin amentülerimiz bütününde ben ve Sayın Ekrem İmamoğlu

‘Kanal İstanbul yapılamaz, bu nedenle yapmaya kalkışmayın’ diyen bizler, ‘Sabah gazetesine göre’ utanmalıymışız.

Utanmazlık bu olsa gerek!!

Gelin utanmazlar sayesinde hep beraber utanalım:

Yandaş medya Sabah Kanal İstanbul için şu başlığı atmış: “İşte algı mühendislerini utandıracak Kanal İstanbul raporu… Son dakika haberler… Türkiye’nin gurur projelerinden biri olacak Kanal İstanbul için başını anamuhalefetin çektiği bir güruh bugüne kadar yüzlerce yalanla algı operasyonu yapmaya çalıştı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın projeyle ilgili hazırladığı en kapsamlı rapor karşınızda…”

Eskiden sorunları “Türban” ile geçiştirenler, şimdi “Kanal İstanbul” ile geçiştiriyor:

Birilerinin uyanması için tek-tek tek-tek bir mühendis olarak yanıt vereceğim:

Haberi, Sabah’ın köründe Sabah muhabiri yapmış ve şu başlığı atmış: “İşte algı mühendislerini utandıracak Kanal İstanbul raporu”

Utanmak için haberi okumaya başladım. Haberde rapordan söz ediliyor, rapor mapor yok. Yalansı düşssel başlıklar var. Ne deprem tehlikesinden, ne uluslararası deniz hukuku ayrıntısından, ne İstanbul hinterlandından, ne coğrafyasını bozacak Trakya rantından söz ediliyor.

Neymiş efendim; proje, Türkiye’nin gurur projelerinden biri imiş. Ve Kanal İstanbul’u karalamak için başını anamuhalefetin çektiği bir güruh bugüne kadar yüzlerce yalanla algı operasyonu yapmaya çalışmış…

İstanbul’un ve ülkemin seviyesini düşürenlere yağ çekmek için seviyesiz biz mühendislere “güruh” diyerek, onları değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk, sürü olarak betimliyor; hızını alamayan it bizleri düşman ilan ediyor; “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın projeyle ilgili hazırladığı en kapsamlı rapor, eser ve hizmet düşmanlarının ipliğini pazara çıkarıyor” diyerek. Doğru diyor; doğayı ve doğanı siyasi ve ekonomik rantlarına eklemlendiren doğa ve doğan düşmanları için biz düşmanız ve bu düşmanlığımızla şeref duyuyoruz ve bu onurlu düşmanlıkla ebediyen yaşayacağız.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından projesinin etaplar halinde yapılacağı ve önümüzdeki aylarda temeli atılacağı açıklanan Kanal İstanbul projesiyle ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan en kapsamlı rapora SABAH ulaşmış ulaşmasına da, dediğim gibi, rapor yok ortada.

Denizcilik tarihini değiştireceklermiş:

Kendilerine göre; ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük şehircilik projesi olan Kanal İstanbul’un önemi, deprem etkisi, İstanbul’a faydaları ve gemilerin geçişleriyle ilgili bilimsel veriler başlıklar halinde tek tek incelendi’ diyor, fakat ortada bu bilimsel veriler de yok. Denizcilik tarihi nasıl değişecek kardeşim, bir bilgi ver Allah aşkına. Değişecek deyince değişiyor mu? Bana göre Türkiye’nin kaderi değişecek, ama olumsuz yönde…

Utancımdan bilimin dibine girerek okumaya devam ediyorum:

“Bilimsel verilere göre; Kanal İstanbul, denizcilik ve ulaşım açısından tarihi değiştirecek. Dünya için bir dönüm noktası olan projeyle bölgede kartlar Türkiye’nin lehine yeniden dağıtılacak. İşte raporla ilgili öne çıkan detaylar” diyor, detay yok:

Utandırma durmuyor; “Türkiye’nin en geniş katılımlı, en şeffaf ÇED süreçlerinden biri yaşandı. 56 kurum/kuruluş, belediyeler, üniversiteler, 200 bilim insanı süreçte yer aldı.” İyi de, bu 56 kurum/ kuruluş, belediyeler, üniversiteler ve de 200 bilim adamının raporları bir yana, adları yok mu? İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ODTÜ, BOĞAZİÇİ, İTÜ vb üniversiteler bu çalışmanın içinde var mı? Yook! Galiba aşiretini belediyeye dolduran Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu ağa var. Bilim adamı var, Tarihçi İlbey Ortaylı, Darbeci hayranı Celal Şengör var, ha bir de Hakan Ural…

Susmuyor, cahil örgütün militan muhabiri: “40 milyon metrekarelik büyük rezerv yapı alanında yeni sağlıklı konutlar üretilecek. 7 etaptan oluşacak projede, çevre düzeni planı ve 3 etapta da imar planı tamamlandı.” Kardeşim sıvılaşmaya müsait bu Çatalca havzasında sen sağlıklı konutları nasıl inşa edeceksin? Bu 7 etabın süreci nedir? Sıralaması nedir? Bir iki etabı, yani havza boyunca yeni bir kent yapılıp Kanal İstanbul’dan vaz mı geçilecek? Evet; çevre düzeni planı Kanal boyunda kimler için yapılacak? Biliyorsun canım, Araplar için …

Şu ifadeye bakar mısınız: “Proje, İstanbul Boğazı’nı ve İstanbul’u koruma, kurtarma ve özgürlük projesi. Proje, deprem dönüşümünün de önemli bir parçası olacak. 2013 yılında güncellenen Türkiye Diri Fay Haritası’na bakıldığında ise Kanal İstanbul güzergâhı boyunca herhangi bir depreme neden olacak diri fay bulunmuyor. Yapılacak kanal çalışmalarının fayları tetiklemesi ile ilgili tartışmaların da bilimsel bir dayanağı yok.” Burada bir şey demiyorsun ki, biz mühendislerin sözünü ettiği endişeleri sıralıyorsunuz. Diri fay haritasına bakılmış ve Kanal İstanbul güzergâhı boyunca herhangi bir depreme neden olacak diri fay bulunmuyormuş.

Çeşitli yazılarımızda ve konuşmalarımızda belirttiğimiz gibi; Kanal İstanbul depremi tetikleyecektir.

Kanal İstanbul’un Kuzey Anadolu fay hattına mesafesi 11 kilometre, Çınarcık fay hattına mesafesi 30 kilometre uzaklıkta olması; 21 metre derinliğindeki bir kanalın, 20 kilometre derinlikteki bir fay hattını tetikleyeceğini iddia etmek, bilimsellikten uzak bir söylemdir, savunuş resmen bilimi savurmak ve gerçekleri yadsımaktır. Tsunami değil de -ki iç denizde tsunami tehlikesi zaten sıfırdı- deprem tehlikesi, dahası depremi tetiklemesi olasıdır. Düşünün, 1999 Marmara depreminin 500 km’deki Ankara’yı bile etkilediğini…

“Kanalın bir depremden nasıl etkileneceğini görmek için; normalde 145 ve 475 yıl geriye gidilerek yapılan simülasyonlar yerine, tam 2.475 yıldır tekrarlanan depremleri baz alarak testler gerçekleştirilmiştir” yaklaşımı, depremin zamanını belirlenememe gerçeğini reddetmektir. Yani depremin bilim dünyasının belirleyemediği ve depremin ne zaman gerçekleşeği bütününde değerlendirdiğinizde 100 yıl veya binyıllar öncesini asla baz alamayız.

El insaf bre insansız ve de insafsızlar!:

Kanal İstanbul birinci, ikinci, üçüncü deprem bölgelerinde kalmıyor mu? Kardeşim; 11 km mesafeden de Kuzey Anadolu Fay Hattı geçiyor. Küçükçekmece Gölü’nde üç tane sığ fay hattı var. Bilim insanları Kanal İstanbul projesinin yer altı ve yer üstü gerilmeleri ortaya çıkaracağını söylüyor bu nedenle. Türkiye’nin üzeri fay katarlarıyla dolu bir deprem köprüsü olduğunu bilmiyor musunuz? 1999 Marmara depremi tüm Türkiye’yi sallamışken, 11 km mesafedeki fay kırıldığında Kanal İstanbul’u mu sarsamayacak? Tarihçi İlbey Ortaylı’yı anladık, peki darbeci hayranı yerbilimci Celal Şengör, bu 11 km uzaklıktaki fay darbesini nasıl dikkate almaz da Kanal İstanbul yapılmalıdır diyebiliyor?

İBB’nin düzenlediği ‘İklim Değişikliği ve Su Sempozyumu’ kapsamında ‘Su ve Altyapı Güvenliği’ oturumunda İstanbul’u bekleyen büyük bir deprem tehlikesi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Naci Görür’ün şu dedikleri neden dikkate alınmadı?: “Marmara denizinin içinde aktif olan fay hattı en az 7,2 büyüklüğünde deprem üretebilme kapasitesine sahip. Bu uluslararası bilim insanlarının da kabul ettiği bir gerçek. Beklenen depremin olması halinde Avrupa yakası en az 9 şiddetinde etkilenecek. Büyükçekmece ile Küçükçekmece arasındaki toprakta ciddi kaymalar olduğunu görüyoruz. Depremle birlikte burada çok önemli hasar olacaktır. Bu güzergâhta, Kanal İstanbul açısından da büyük tehdit oluşturan faylar var. Küçükçekmece, bugün bile yerinde durmuyor. Evler kayıyor. Siz yarın buraya kanal yapacaksınız. Kanal, 10 ve üzeri şiddeti bir depremde ayakta duracak. Mümkün değil, bilime ters. Bu nedenle Kanal İstanbul, tarihin tozlu sayfalarına gömülmelidir!”

İşte size beklenmedik bir Celal Şengör anekdotu (öykücüğü):

Akademisyen, jeolog ve bilim insanı Celal Şengör’e sorulan soru sosyal medyada gündem oldu. Şengör’e, ‘Fay hatlarını söküp taşırsak depremin önüne geçmiş olur muyuz’ sorusu soruldu.

İşte Şengör’ün bu soruya verdiği yanıt: “Nasıl yapacağız onu? Fay hattı dediğin 16 km’ye, Japonya’daki 700 km’ye kadar iniyor. Nasıl yapacağız onu? Litosferi düşün, portakalın kabuğu gibi. Bu portakalın kabuğunu çeşitli parçalara ayır. Bu parçalar birbirlerine nazaran hareket ediyorlar. Neyi koparıp nereye koyacaksın? Fayların taşınması mümkün değil. Bütün Afrika’yı bir yere götürmen lazım. Deprem yapan faylar hakkında konuşuyoruz. Mini-mini faylar da var. Onları çakılın içinde de görüyorsun. Onları al cebine götür. Onlar deprem yapmıyor.”

Sayın Celal Şengör, Kanal İstanbul’a evet demenle, fay hatları taşınamaz demen arasında büyük bir çelişki var. AFAD adlı egemenin yönlendirdiği kuruluşun “Kanal İstanbul ve deprem ilişkisine atfedilen deprem tehlike ve riskleri doğru değildir” açıklamasının, sizin açıklamanız ile örtüşmesi resmen talihsizlik. Kanal İstanbul’u yapacağım diyen muktedirin fay hatlarının yerini değiştirebileceği neden aklına gelmez; buna nasıl yok dersin?! (Hani, fay hattına paralel Kanal İstanbul yapılmalıdır diyorsun da, nasıl yapılacağını sorgulamaksızın yerbilimcisi olmana karşın muktedirin gücünü yok sayman yerbilimine değil, yerüstü bilimcisi muktedire karşı gelmendir. Bilmelisin; muktedir fetvasıyla fay hattının Yunan adalarına kaydırılacağını. Türkiye’de ilk ben yazdım, bir belediyenin meclis kararıyla fay hattını kent dışına taşıdığını. İstersen onu sana gönderebilirim. Onu geçelim, daha dün Pendik Belediyesi, Güzelyalı’da yapılacak bir akaryakıt istasyonu için deprem ve zemin inceleme müdürlüğünden arazideki fay hattını plandan silmesini istemedi mi!? Ve de CHP’nin ‘akla, mantığa ve hukuka aykırı’ olduğu gerekçesiyle yaptığı itirazlara rağmen değişikliğin AKP’li üyelerin oylarıyla kabul edildiğini ve de CHP’nin dava açacağını…

İstanbul Boğazı’nda kazalar oluyormuş

15 trilyon dolarlık dünya ticaret hacminin 9 trilyon doları denizde diyen muktedirin çığırtkanları, devamında; Türkiye’deki boğazlarda Süveyş ve Panama kanallarından 5 kat daha fazla gemi geçiyormuş ve yılda yaklaşık 50 bin geminin geçtiği, 8 kazanın yaşandığı İstanbul Boğazı’nın güvenliği sağlanacakmış. 1960’lardan bu yana gerçekleşen 6 büyük kazada toplam 108 bin ton petrol Boğaz’a aktı, 100 kişi de yaşamını yitirdi.

Doğru; “gemiler, İstanbul Boğazı’ndan bedavaya geçmek varken, neden para vererek kanal İstanbul’dan geçsin?”

İstanbul Boğazı’ndan geçen gemiler fener, tahlisiye ve sağlık rüsumları ile römorkör ve kılavuzluk hizmetleri için ödenen önemsiz ücretleri abartılı ücret olarak nasıl gösterirsiniz?!

“Süveyş Kanalı’ndan yılda ortama 18 bin, Panama Kanalı’ndan ise 13 bin gemi geçiyor. İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi sayısı ise 2018’de 41 bin 103. Para kazandırmaz, kimse geçmez denen Kanal İstanbul’dan, boğazdan geçen gemilerin yarısı bile geçse Kanal İstanbul insan yapımı kanallar içinde en yoğun trafiğe sahip olacak” demek, yanlışı savunmanın daniskası.

Gemilerin, İstanbul Boğazı’ndaki bekleme süreleri dikkate alındığında İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’un tercih edilmesi gemiler için önemli bir avantaj sağlayacak değerlendirmesi asla ‘ücretler bağlamında’ para kazanırız düşüncesi gerçekte talihsiz yaklaşım.

Bunu; gemiler, İstanbul Boğazı’nda bu yılın verileri ortalamasında, her bir geçiş için yaklaşık 14 saat bekliyor demeniz,

Tanker gibi tehlikeli yük taşıyan gemilerde ortalama bekleme süresi 30 saate ulaşıyor demeniz,

2017 yılı verilerine göre tankerlerin maruz kaldıkları beklemelerden kaynaklanan ekonomik kayıp milyonlarca doları buluyor demeniz,

Boyu 200 metre üstü tankerlerin günlük kiralama kaybı ortalama 120 bin dolara ulaşıyor demeniz, İstanbul Boğazı’ndan 200 metre üzerinde uzunluğa sahip gemi, uygun şartlarda yaklaşık 1,5 saatte geçiyor demeniz…

Tüm bunlar, Kanal İstanbul geçişlerini paralı yapmanız ve bundan büyük gelirler elde edeceğinizin gerekçesi sayılmaz.

Bu ne şimdi?: Ülkeyi doğası ve doğanıyla yok eden muktedir şakşakçıları, İstanbul Boğazı’ndaki ender kazalar nedeniyle 108 bin ton petrol Boğaz’a akmış ve 100 kişi de yaşamını yitirmiş. Yahu siz şaka mısınız!? Bu mu doğayı ve doğanı mahvediyor. Yapmış olduğunuz sözde hızlı tren ve otobanlarda yılda 8 bin kişinin yaşamını yitirdiğini ve 400 bin kişinin yaralandığını neden aklına getirmezsiniz!!??

Evet diyoruz ki, siyasi ve ekonomik rant adına 1.5 milyonluk yeni bir kent yaratılacak!!

Ben senin “Bölgede müsaade edilecek maksimum nüfus 500.000 kişidir” sözüne nasıl inanayım? Aslında bu bir itiraftır. Akıllı mahalle, akıllı şehir konseptine göre dizayn edilecek derken, Kanal İstanbul projesiyle İstanbul’a trafik, sosyal donatı ve yeşil alanlarıyla nefes aldıracak örnek iki akıllı şehir değil, ‘akılsız sizler sayesinde’ nefesi daraltacak iki şehir armağan edilecektir.

Neymiş, efendilere göre, “Proje, dünyanın en çevreci dönüşüm projelerinden biri olarak, yüzde 52’si yeşil alanlara yürüyüş ve bisiklet yollarına, millet bahçelerine, ekolojik koridorlara ayrılacakmış. Bu haliyle proje, dünyanın en geniş akıllı şehir projesi konumunda imiş. Onlarca AR-GE merkezi, teknoloji üsleri, üniversiteler inşa edilmenin yanında, Kanal İstanbul çevresinde, yatay mimari esasıyla zeminden sonra 3 ve 4 katı geçmeyecek konutlar üretilecek ve mahalle kültürü yaşatılacakmış…” Bunları derken, bu sözlere siz acaba ne kadar inanıyorsunuz? Çevreye duyarlıysan, Kaz Dağlarını, Karadeniz yaylalarını, Artvin ormanların neden yok etme sürecine soktun?! Kanal boyu onlarca AR-GE merkezi, teknoloji üsleri, üniversiteler… hade be ordan! Sen önce üniversitelerini bu bağlamda varsıllaştır, palavra atma! Bu projelerle mi yatırım bedelini birkaç yılda karşılayacaksın? Doğru, sen AR-GE merkezi, teknoloji üsleri, üniversiteleri de “Yap işlet” modeliyle yaptırır ve birilerini işletirsin. Dediğiniz gibi bir devlet ve millet projesi değil, yandaş ve ARAP projesidir. Yahu siz külliyen şakasınız, çünkü halkı salak zannediyorsunuz. 128 milyar -ki 140 milyar- doları merkez bankasından yandaş bankalarla hortumlamanızı Kanalla kapatacağınızı mı zannediyorsunuz? Yazıklar olsun!

İstanbul’un suyu güvence altına alınacakmış

İstanbul’un suyu güvence altına alınacak. İstanbul’u geleceğe taşıyacak esas kaynak olan Melen Barajı projesini tamamlandığında İstanbul’a yılda 1,1 milyar metreküp su gelecek. Bu değer Kanal İstanbul sebebiyle oluşacak farkın tam 34 katına denk geliyor.

Bir ifade bu kadar itiraf içerir. Resmen Kanal İstanbul’un suyu büyük bir kayba uğrayacağının itirafıdır ve bu kaybı Melen Barajı ile kapatacağını söylüyorsunuz. Be arkadaş siz, Terkos Gölü’nü ve Sazlıdere Barajı’nı, yani yaklaşık 500 milyon metreküp içme suyunu yok ediyorsunuz. Terkos Gölü’ne karışacak tuzlu suyun, ulusal su kaynaklarımızı kurutacağı hiç mi aklınıza getirilmez? Yani; binlerce yıldır faydalanılan, yer altı ve yer üstü kaynaklarının yok olacağı, dünyada değişen iklimin bu yok oluş sürecin hızlandırırken, siz bu projeyle olguyu daha da ivmelendiriyorsunuz.

İnşa edilecek kanalın 5.2 kilometrelik zeminin yapısının geçirgen kireç taşından oluştuğu ve bunun da sızıntıyla Terkos’a tuzlu suyun karışmasına neden olacağı ve süreç içinde Projeyle Sazlıdere Barajı da devre dışı kalacağını neden sözde gizemli bilim insanları söylemez? Dediğiniz bilim insanları ekonomik rantınıza hizmet eden ekonomi profesörleri mi, yoksa yer bilimcileri mi?

Neymiş efendim;

[[ İstanbul’un yıllık su tüketimi yaklaşık 1 milyar 60 milyon metreküpmüş. Terkos Gölü’nün mevcut verimi yılda 133,9 milyon metreküp olduğuna göre, Kanal İstanbul’la birlikte gölün verimi yılda ancak 2,7 milyon metreküp düşecekmiş. Bunun İstanbul geneline etkisi yok denecek kadar az, sadece binde 2,5 düzeyindedir. Sazlıdere Barajı’nın da mevcut verimi yılda 49 milyon metreküp ve Kanal İstanbul’la birlikte barajın verimi yılda 19 milyon metreküp olması nedeniyle, fark yılda 30 milyon metreküp düzeyinde kalacakmış. Sazlıdere Barajı’nın yüzde 61’i kanal içinde kalacak, ancak kalan yüzde 39’luk kısmı korunacaktır. Buradaki su kaybının İstanbul geneline etkisi yüzde 2,8 seviyesinde olacağından, Kanalın toplam su rezervine etkisi yüzde 3 seviyesinde kalacakmış.]]

Mantığa bakar mısınız!? [[ Bunlar önemsenmeyecek kayıplarmış. Asıl İstanbul’u geleceğe taşıyacak kaynak İstanbul’a yılda 1,1 milyar metreküp su getirecek olan Melen Barajı projesi imiş. Bu değer, Kanal İstanbul sebebiyle oluşacak farkın tam 34 katıdır. İstanbul’un ihtiyacı olan yıllık rezervden bile daha fazlası oluşturulacaktır. Ayrıca, DSİ tarafından planlaması yapılan Hamzalı, Pirinççi, Karamandere Barajları aktif hale getirildiğinde, yine İstanbul’un su rezervini fazlasıyla arttıracaktır. ]]

Bilmiyor musunuz; yetmediği için İstanbul’un suyu dışarıdan aldığını!? Bu proje önemsemediğiniz oran olan Terkos Gölü’nün yüzde 3’ünü devre dışında kalması bir yana, Sazlıdere Barajı’nın tamamını devre dışı bırakacağını? Uzmanlar bu devre dışında kalacak su miktarının bir baraj büyüklüğü olan toplam 70 milyon metreküp su olduğunu söylüyor. Sen Melen suyundasın hâlâ. Kanal; Terkos, Kâğıthane ile Terkos İkitelli içme suyu hatlarını devre dışı bırakmasının yanında, 13 derenin, yataklarını, havzalarını topografyasını ve akış rejimini değiştirerek, Avrupa yakasının sularının yüzde 65’i risk altında kalacağını söyleyen uzmanları neden dikkate almazsınız!? Dahası; devasa bir kent oluşturmaktan söz eden sizler; Kanal etrafında oluşacak yeni yerleşim yerlerine suyu nereden sağlayacaksınız!?

Resmen İstanbul’u, Trakya ve Avrupa yakasını bıçak gibi keserek bir ada kentine dönüştürdüğünüzün farkında mısınız!? Bu beraberinde; İçme suyu yanında, atık su, karayolu, demiryolu ve doğalgaz sistemlerini de parçalayacağı için bu altyapıyı yenilemek zorundasınız. Bu süre, yani Kanal İstanbul inşası öncesi işleteceğinin bu altyapı süreci İstanbul halkı için bir kaostur. Hangi mantık bir yana, hangi üstün teknolojik projelendirme kanal inşaatıyla beraber İSKİ, doğalgaz ve diğer altyapıları deplase başka alana aktarabilir? Dünyanın en büyük teknolojisine sahip Japonya bile Haliç balçığını temizleyemedi, siz Küçükçekmece Gölü’nün altındaki balçığı-çamuru mu temizleyeceksiniz!? Temizlediniz, ‘Toprak depolama yanında’ çamuru nereye depolayacak ve de çıkan sorunları nasıl gidereceksiniz?!

Tüm bunların İBB’ye maliyeti 10’larca milyar dolara mal olacağı gerçeğini nasıl görmezlikten geleceksiniz?!

Olacak iş mi, siz Terkos, Sazlıdere baraj sularının kayıplarındaki gerçek verileri vermemeniz bir yana; yeni barajlar inşası halamın bıyığı hikâyesi. Melen, Hamzalı, Pirinççi, Karamandere barajları ne zaman yapılacak? Kanal İstanbul için para ararken bu barajların yapımını nereden finanse edeceksin? Doğru, siz o denli üstün teknolojiye ve de zekâya sahipsiniz ki, Tuna nehrini de Trakya üzerinden İstanbul’a akıtırsınız.

Kısacası; nasıl yadsırsınız gerçekleri düpedüz dümdüz mantığınızla.

Evet, iddia ediyoruz; inşaat sürecinde TEM ve E-5 kapanacaktır.

Çünkü, dediğiniz gibi; Kanal İstanbul Projesi kapsamındaki kazıdan çıkan malzemeler depolama alanlarına, çalışma alanı içerisinde teşkil edilecek yollar kullanılarak nakledilecekmiş. Nasıl olur, sen depolama alanını çalışma alanı içerisinde mi oluşturacaksın milyonlarca metreküp hafriyatı? Yoo, belli ki şehir içi yollar ve çevre yolları kullanılacaktır. Çünkü, ÇED raporunuza göre trafikle ilgili proje kurallarına uyulmaması, dahası şehir içi yollar ve çevre yolları kullanılırsa ortaya çıkabilecek risklerin önlenmesi için hem yatırımcı firma bir takip yapacak, hem de bu yatırımcı anlık olarak izlenecektir. Olamaz böyle bir şey; madem ‘2 milyar metreküp toprak’ depolaması Karadeniz’e yapılacak ve de buraya gidiş yolları yapacaksın, yüklenici neden şehir içi yollar ve çevre yollarını kullanır endişesi içinde kuşku yaratıyorsun? Demek ki yalan söylüyorsun. Bal gibi bu hafriyatı Karadeniz’e E-5’ten taşıyacaksın. Çünkü, İstanbul’un yıllık hafriyat depolama kapasitesi 40 milyon metreküptür.

Her ne ise; haberlerle saçma sapan başlıklar atmış. Gelin biz endişelerimiz karşılıklı tartışalım:

Hem İstanbul hem de Türkiye için kritik öneme sahip Kanal İstanbul’un ÇED raporu yayınlandı ve ihale süreci yakında başlayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘çılgın proje’ olarak duyurduğu Kanal İstanbul’a muhalefet karşı çıkıyor ve çeşitli iddialar ortaya atıyor.

Bilimsel çalışmalar ve modellemelerle yaz ve kış ayları için, simülasyonlar (benzerini yapmak) ve hesaplamalar gerçekleştirilmiş. Bu modellemeyi kime yaptırdınız da yılın hiçbir döneminde kanal sebebiyle; çözünmüş oksijenin yaşam için gerekli sınırın altına düşmediğini gördünüz!? Ve de Marmara ve Karadeniz’de doğal yaşam koşulları sürekliliğini muhafaza edeceği kanısına vardınız?!. İyi de, nerede o zaman ÇED Raporunda mevcut çevresel durum değerlendirme çalışmaları kapsamında; denizel (Denize yakınlık) flora ve fauna çalışmaları ile ekosistem değerlendirme raporu?!

Ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu dinleme zamanı geldi:

İmamoğlu, Kanal İstanbul’un neden yapılmaması gerektiğinin gerekçelerini sıraladı (25 Aralık 2019)

Buradaki tek tehlike de susuzluk değil. Aynı zamanda strateji ve güvenlik çerçevesinde durum bir felakettir. Son dakika: İmamoğlu, Kanal İstanbul’un neden yapılmaması gerektiğinin gerekçelerini sıraladı “Bir gecede fay hattı değişebilir” – Kanal İstanbul demek kesinlikle deprem riskini tetiklemek demek. Deprem gibi bir tehlike dururken, milyonlarca insanın can kaybı kapıda beklerken bu kanalı konuşmak bile cinayet. Öyle raporlara öyle gecelik değişiklikler yapılıyor ki fay hattı da değişebilir! 20 yıllık veri incelendiğinde kanal güzergâhı boyunca yapılacak yapılaşma İstanbul için büyük bir risk taşıyor. Zemin yapısı ne yazık ki heyelanlara çok müsait. Pek çok geometrik sorun söz konusu.

“Bilimden uzaklaşan herkese Allah akıl fikir versin”:

Plana göre kanalın Marmara girişi olan Avcılar Deniz Köşkler’deki 631 bin metrekarelik denize dolguyla konteyner alanı yapılacak. Olası İstanbul depreminin 6 metre yüksekliğinde dalgalar yaratacağı söyleniyor. Bilim insanları hepimizi ikaz ediyor. Akıldan ve bilimden uzaklaşan herkese Allah akıl versin. Göz göre göre kendi elimizle, kendi bütçemizle niye felakete davetiye çıkarıyoruz? Neden bilimi aklı kendimizden uzak tutuyoruz?

“Milli ve stratejik su kaynakları kuruyacak”:

Kanal İstanbul demek İstanbul’un doğasını sonsuza kadar katletmek demek. Hem de katrilyonlar harcayarak katletmek demek. Milli ve stratejik su kaynaklarımızı kurutacaksınız. Milyonlarca İstanbulluyu susuz bırakacaksınız. Peki çevreye nasıl zarar vereceksiniz? Sayın Cumhurbaşkanı’nın izlettiği animasyonda kanalın etrafında katını sayamadığımız gökdelenler sıra sıra dizilmişler.

“Bir aldanma geleneği olabilir ama milleti aldatamazsınız”:

Kimisi o güzel tarım alanlarına bakar güzel der, kimi de gökdelenlere bakıp güzel der. Donatılar gelecekmiş. Ya yine beton, yine beton, yine rant. ÇED raporunda yapılaşma hiç yok. Kimi aldatıyorsunuz? Bu yapıların ne tür çevresel sorunlara neden olacağı sorusuna ÇED asla cevap vermiyor. Bir aldanma geleneğimiz olabilir, ama milleti aldatamazsınız, biz buradayız. Sanki bölgede yapılaşma olmayacakmış gibi bir rapor hazırlamışlar.

“Boğaz trafiğinde artış yok azalış var”:

Kanal İstanbul demek İstanbul’un tarihini talan etmek demektir. Öyle bir şey ki tarihi yapıyı korumak gerekçe olarak anlatılıyor. Birkaç kazayı referans gösterip, bunu gerekçe gösterip kanalın bitmesiyle boğaz trafiği azaltılacakmış. Bahaneye bakar mısınız? O da boğazdaki tarihi dokunun korunmasını sağlayacaktır. ÇED başvuru dosyasında iddia edildiği gibi yıllara göre boğaz trafiğinde bir artış yok. Son 10 yılda yüzde 22 oranında azalış var.

“Kamulaştırma bedellerini milletin sırtına yükleyecekler”:

Kanal İstanbul demek 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi bindirmek demektir. Ben onu iki ile çarparım yanılmam. Kanaldaki taşınmazların bulunduğu alan imara açılırsa 1450 kamulaştırmasız el atma davasıyla karşı karşıyayız. Buradan çıkacak mali yük DSİ tarafından karşılanamayacak boyuttadır. Özel şahıslara ait kamulaştırma bedelleri bile milletin sırtına yüklenecek. Bu laf ortaya atıldıktan sonra oradaki arsa manipülasyonları da ayrı bir boyut.

“‘Gerekirse öderiz’ edebiyatını gördük”:

İşsizlik almış başını gidiyor, şurada 420 kişilik memur alımı için 25 bin insan başvurmuşken, siz devlet olarak ayakta durabilmek için vergilere bel bağlamışken, kimi kandırıyorsunuz? Diyecekler ki kanalın millete maliyeti yok. Ama biliyorum ki bu masalı benim kadar millet de biliyor. Yaptıkları projelerin zamanla milletin üzerine nasıl yük olduğunu yaşadık yaşıyoruz. Kendi kendine finanse edeceği noktaların geride kaldığını, gerekirse öderiz edebiyatını gördük. 82 milyon insan bal gibi ödüyoruz.

“2020 bütçemizden yüzde 50 daha fazla”:

Kanal İstanbul demek İBB’nin sırtına lüzumsuz 35 milyon liralık maliyet yüklemek demek. Mevcutta yürüyen işlerimiz bile devre dışı kalacak. Üç farklı lokasyonda İGDAŞ hatlarını ortadan kaldıracak, bunların yerine milyarlarca liralık ek maliyet olacak. Sadece iki kuruma milyarlarca liralık maliyet çıkıyor. Bu rakam İBB’nin 2020 yıllık bütçesinden neredeyse yüzde 50’ye yakın fazla. Pazartesi itibariyle protokolden çekilirken her bir İstanbullunun sırtından bir yeni borcu kurtarma çabasını ortaya koyduk.

“Gemiler için tasarruf söz konusu değil”:

Kanal İstanbul demek gelir rüyası görmek demek. Panama Kanalı dediğiniz şey gemilerin yolunu 13 bin km kısaltıyor. Süveyş Kanalı Akdeniz ve Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu’nu birbirine bağlıyor. Ortalama 6 bin km yolu kısaltıyor. Gemiler o yüzden iki kanala para ödeyerek o kanallardan geçiş yapıyor. Kanal İstanbul’da gemiler için tasarruf söz konusu değil ki. Aynı mesafe. Akıntı nedeniyle Marmara’dan Karadeniz’e geçiş 3-4 saat sürecek. Bedava geçmek varken boğazdan, neden Kanal İstanbul’dan geçsin? Montrö üzerinden uydurulmaya çalışılan konuya da ayrıca değineceğim.

“Tem ve e-5 sık-sık trafiğe kapatılacak”:

Kanal İstanbul demek trafikte iki kat perişanlık demek. Daha yeni yapılan 3. Köprü’nün yolundan, TEM’de o viyadüklerin geçişleri, -sektörü bilen bir insan olarak- hayal bile etmek istemiyorum. Kanal nedeniyle kopacak, sonra köprüler ile tamamlanmaya çalışılacak yeni yollar. Yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyacak. Çizgi film çizmek kolay dedim, çizgi film ile bu işleri tasarlayıp milletin önüne koymak kolay dedik. O çizilen köprülerle TEM ve E-5 sık sık trafiğe kapılacak. Büyük çile halen planlanmış olan Mahmutbey, Esenyurt gibi metro hatlarını da derinden etkiliyor. Başakşehir’in bir bölümünde ve o bölgede yaklaşık 3.5 milyon insan yaşıyor. Yalnızca karayolu değil havada da aynı şey. Ben demiyorum bunu. Raporlar diyor.

“İstanbul’un 50 yıllık hafriyatı bir kanaldan çıkacak”:

Benim gibi milyonlarca Karadenizli hırçın dalgaları bilir. Neymiş dolgu alanının üzerinde lojistik açacaklarmış. Karadeniz’de. Bunları yapanlar hafriyat mevzuatlarına uygun olarak nasıl bertaraf edilecek, raporda bunlar yok. Hafriyatın iki milyar metreküpe ulaşmasını bekliyoruz. İstanbul’un yıllık hafriyat kapasitesi 40 milyon metreküp. Kanal İstanbul’da iki milyar metreküp. İstanbul’da 50 yılda çıkabilecek hafriyatın toplamı sadece kanaldan çıkıyor ve bunu denize dökmekten başka çare yok. -Çıkan hafriyat; Güngören, Bağcılar Esenler’deki kıymetli hemşerilerim duysun. O yaşadıkları yer bir anda 10 katlı bina kadar her yerinin dolduğunu düşünsünler. Bu kadar büyük bir faciadan bahsediyoruz. Bu hafriyatlar 10 bini aşkın kamyonla taşınacak. Bu demek ki bu kamyonlar trafiğe katılacak. Bu kamyonların doğaya vereceği zararlardan bahsetmiyoruz bile. Ben faydalı proje üretme konusunda iddialı bir insanım. Bunu niçin yapıyorlar ben anlayamıyorum.

“İstanbul’a altı Beşiktaş nüfusu kadar insan gelecek”:

Kanal İstanbul demek İstanbul’a 1.2 milyonluk yeni nüfus demek. Bunu ben demiyorum onların raporları diyor. Bu bununla kalmaz diyorum, İstanbul’da bir milyon dedikleri yer üç milyon oldu. Ben dedim en az iki milyon bu rakam ama arkadaşlarım beni dinlemediler, bu rakamı yazdılar. Altı tane Beşiktaş demek bu. Bu büyüklükteki bir bölgeyi oraya yerleştireceğiz demek. Bu şehirde bir milyonun üzerinde de konut stoku var ha.

“Trakya’nın savunması için stratejik ihanet projesi”:

Kanal İstanbul demek 8 milyonluk nüfusu bir adaya hapsetmek demek. Milyonlarca insanı deprem esnasında canını nasıl koruyacaksınız? Bu proje hem İstanbul’un güvenliği hem de Trakya’nın savunması için stratejik bir ihanet projesidir. Hakikaten bu projeye ‘Evet’ dememizi, milyonlarca insanımızın canını tehlikeye atmamızı nasıl bizden bekliyorsunuz?

“Marmara eski haliç gibi kokacak”:

Kanal İstanbul demek Karadeniz’in balıklarını ve balıkçılığını yok etmek demek. Marmara denizindeki ilk 25 metrelik su az tuzlu Karadeniz Suyu. Karadeniz’de tuz miktarı çoğalacak, kanalla doğal denge bozulacak. Tüm Marmara, bir zamanlar Haliç’in koktuğu gibi kokacak. Silivri’de yazlığı olanlar, Beylikdüzü, Bakırköy’de Maltepe’de Kartal’da, Yalova’da yani tüm Marmara’dan yararlanan milyonlarca insan bundan etkilenecek.

“Mezarlıklar taşınacak”:

Kanal İstanbul demek maneviyatı yok etmek demek. Mezarlıklar Müdürlüğü’nün raporuna göre mezarlıklar proje alanında kalıyor. Bu coğrafyada ölüye bile rahat vermiyorsunuz. ÇED inceleme alanında kalan mezarlıklar var. Arnavutköy, Küçükçekmece, Başakşehir’de pek çok mezarın taşınmasını mecbur kalınabilir. Yapmayın bu zulmü. Yazıktır.

“Felaket, ihanet, cinayet projesidir”:

Kanal İstanbul demek bu milleti sevmemek demektir. Kendini sevmek demektir. Herhalde birileri aynaya bakıp bakıp kendine hayranlık duyuyor. Kamu adına karar vericilerin önceliği milletin canını malını korumaktır. Milletini seven bir siyasetçinin önceliği milletinin mutluluğunu sağlamaktır. Birileri para kazanacak diye bu kadim şehrin yok edilmesine tüm hukuki mücadelemizi vererek izin vermeyeceğiz. İstanbul’un güvenliğini, canını ve Türkiye’nin stratejik güvenliğini tehdit eden bu projeye kimse bizi ikna edemez. Bu proje her yönüyle felaket, ihanet, cinayet projesidir.

“Kanal bütçesi kentsel dönüşüme harcanan bütçenin dokuz katı”:

Bu bütçe ile İstanbul’daki bütün okulları yeniden yaparsınız. Kanal İstanbul için harcanacak para, Çevre Bakanlığı’nın kentsel dönüşüme ayırdığı paranın yedi katı. Bu bütçe ile en az dokuz tane daha Marmaray yaparsınız. İstanbul’daki o okulları yeniden inşa edersiniz. Deprem sorunlu ne kadar bina varsa yeniden yaparsınız. 150 yataklı tam 1056 tane hastane yaparsınız. Bu tümüyle israf, haram, ülke kaynaklarını har vurup haram savurma projesidir. Yanlışın neresinden dönerseniz kârdır.

“Ey atanmış bakanlar, halkı bilgilendirmek zorundasınız”:

Ocak ayı başında iki çalıştay yapacağız, biri su çalıştayı biri de Kanal İstanbul çalıştayı. Devletin tüm kurumlarını çağıracağız. Tarihini duyuracağız. Gelmek zorundalar. Ey atanmış bakanlar! Hepiniz gelmek zorundasınız. İnsanları bilgilendirmek zorundasınız. -İşte biz bu 15 gerekçeyle daha önce İBB ve ilgili bakanlıklar arasında hazırlanmış ve imza altına alınmış olan hukuksuz protokolden çekildik. -Protokol hukuksuzdu, çünkü o dönem atanmış İBB Başkanı (Mevlüt Uysal) tarafından İBB Meclis kararı olmadan yetkisiz şekilde imzalanmıştı. -1 Ağustos 2018 tarihinde yangından mal kaçırırcasına ve meclis kararı alınmadan imzalanan protokol… 5393 sayılı kanunun 75. Maddesinin (a) bendi uyarınca yetkili organ kararı olmadan imzalandığı için zaten hukuken geçersizdir. Sakattır. Sonradan şekli şart tamamlamak için 12.10.2018 tarihinde meclis kararı alma yoluna gidilmiştir, ama, bu durum hukuksuzluğu ve yetkisizliği ortadan kaldırmıyor. -Geçersiz bir protokolün meclis tarafından onaylanmış olması o protokolü geçerli kılmaz. Dolayısıyla hukuka aykırı bu işlemi geri almak benim yetkim dahilindedir. Ve bunun için meclis kararı gerekmez. Sayın bakanın dünkü demeci tümüyle bilgisizlik ürünüdür. Ayrıca protokolde çok sayıda hukuksuzluklar ve İBB adına çok sayıda maliyet üstlenmeleri de söz konusudur.

Önceki “Kanal İstanbul neden yapılamaz 1 ve 2” yazımın aşağıdaki linkinden okuyabilirsiniz:

https://sevketcorbaciogluteknopolitika.blogspot.com/2019/12/kanal-istanbul-ve-muhalefet_30.html

 

https://sevketcorbaciogluteknopolitika.blogspot.com/2019/12/kanal-istanbul-neden-yapilamaz-2_55.html?fbclid=IwAR2uFv60lKtnT4Xm-GI3b_1gtk-bkzjRH8brHTXWiIQ0F8owgSI0Ct1ehGA

Önemli noktalara tekrar değinelim:

Evet;

“Kanal çevresindeki yapılaşma, kısa zamanda sıcaklık-nem rüzgâr rejimini değiştirerek İstanbul’u bir ısı adasına çevirecektir.”

Kardeşim, Kuzey Ormanlarını yok eden sen çıkıp; “Orman arazilerinin korunması için 6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddeleri doğrultusunda hareket edilmiştir ve edilecektir” yalanını nasıl söylersin?

Kanal boyu yeni bir kent yaratıyor diyorsunuz, ardından; “Küçükçekmece Gölü’nün sahillerinde herhangi bir inşaat söz konusu değildir ve bu alan Doğal Sit Alanı statüsüyle korunmaya devam edecektir. Kanalın her iki yakasındaki habitatların, doğal hayatın sürekliliği sağlanacaktır.” Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!!.. Değil doğal SİT alanlarını, tarihi SİT alanlarını bile yok ediyorsunuz. Örneğin; Küçükçekmece Gölü kıyısında yer alan Bathenoa antik kenti, Yarımburgaz mağaraları proje alanı içinde kalacaktır ve yok edilecektir..

Evet, iddia ediyoruz, bu maliyet halkın sırtına “En az 110 milyar liralık yeni vergi yükü bindirilecek.”:

Proje İstanbulluların emniyeti, güvenliği ve ülkemizin menfaati içinmiş. Hayata geçirildiğinde elde edeceğimiz uluslararası ticaret ve stratejik önemin artması da benzer şekilde parasal değer ile ölçülemeyecek kadar büyükmüş. Atma r cep din kardeşiyiz. Aslında bir itiraftır. “110 milyarın (75 milyar diye indirim yapıyorlar) ne önemi var” diyerek ülke menfaatinden söz ediyor. İyi, ne önemi varsa, yandaş sermayene yüklesene bu yükü!..

Kamu kaynakları en etkin, en verimli ve yerinde kullanılıp, yeni finansman modeli uygulanacakmış derken, erken “Yap işlet, yap kirala, kâr ortaklığı gibi birçok yöntem projelerde kullanılacağının” işaretini veriyor. Yani köprüler gibi, havalimanı gibi, geçiş ve iniş garantileri verilip devlet halkın üzerinden yandaş firma ve ortaklarını zarar ettirmemek adına ödeme yapacaktır..

Yetmedi; “İBB’nin sırtına 23-35 milyar liralık lüzumsuz maliyet yüklenecek.”

23-35 milyar liralık maliyet ifadesi tamamen abartı imiş, Kanal ile birlikte yapılması gereken İBB’ye ait altyapı tesislerinin yeniden yapım maliyetleri 10 milyar lirayı bulmuyormuş. Çünkü bu konudaki maliyet çalışmaları İBB’nin ilgili kuruluşları ile yapılmış. İBB? Hangi İBB bu? Ekrem İmamoğlu’lu İBB değil elbet. O zaman İmamoğlu’nun maliyet hesabına bakalım, ne diyor? Yo, maliyetin 50 milyarı geçeceğini ve asla üstlenmeyeceğini söylüyorlar.

Çok doğru; Kanal İstanbul ile, Trakya resmen Anadolu’dan koparılıyor ve Trakya ile İstanbul’un savunmasını zayıflatıyor:

Düşünün, sözde savunma politikası uzmanı diyor ki; “İddiaların aksine Kanal İstanbul savunma için bir avantaj. Her zaman dediğimiz gibi: En iyi savunma katmanlı savunmadır. Kanal İstanbul da çok geniş bir hendektir…” Arkadaşlar, 21 metre derinlikteki Kanaldan düşman geçemezmiş. Bu bir avantajmış. İyi de senin olan topraklara, yani Trakya’ya sen tank ve benzeri ağır silahları nasıl geçireceksin? Geçirmeye gerek yokmuş; tank ve mekanize birliklerinin çoğunluğu Tekirdağ, Edirne, Kırklareli gibi illerde konuşlandırılmıştır. Düz mantık değil düpedüz dümdüz zavallı bir mantık…

Güldüşünüm:

YGS sorularını çalanlar, akademik unvanları da mı çalıyor? Rektör Niyazi Can’ın kızı DR sınavını kazanamayınca sorumlu görevden alınmış da… İşte böylesi akademisyen olanlar Kanal İstanbul’u savunuyor.

 

evesbere@mynet.com

Önceki yazıları»

 

Bizim Anadolu / Şevket ÇORBACIOĞLU / 16 Haziran 2021

Şu haber ve yazılarla da ilgilenebilirsiniz:

 

Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...

Be First to Comment

    Leave a Reply