Press "Enter" to skip to content

Dönemeç

Dönemeç

Belki ‘dönemeç’ değil de ‘dönüm noktası’ denilebilirdi.

 

 

 

 

 

 

Ancak dönüm noktasına varabilmek için, yönü değiştirmek gerekiyor.

Bu dönemeç İstanbul seçimleri dolayısıyla olsun diyorum.

Seçim, YSK, CHP, hak, hukuk, adalet, devlet ve millet üzerine artık söylenmedik söz kalmadı.

O nedenle o konulara girmiyorum. Zaten YSK kararı açıklandığı gece bir yazı yazdım ama yayımlamadım. Onu 24 Haziranda yayımlayabilirim. Dilerim yayımlamak zorunda kalmam diyerek, bu konuyu geçiyorum.

Şimdi 23 Haziranda yapılacağı söylenen, ve eğer yapılabilirse, HDP’nin kime oy vereceği konusuna gelelim.

Deniyor ki, ‘Seyis’, yani Dr Recep, ‘sayın Öcalan’la görüşmüş.

“Apo biraderim, demiş, bu kez iki gözüm önüme aksın ki gerçek bir ‘açılım’ yapacağım. Yeter ki, sizin çocuklar bize oy versinler”.

Yapar mı yapar.

Kötü bir şey midir yaptığı?

Hayır.

Madem ki yapılan ‘siyaset’tir, en büyük siyasetçi olarak ‘Seyis’in de böyle bir siyasal ‘manevra’ yapma hakkı vardır.

Dün onlara ‘terörist-merörist’ demiş olmasının da hiç önemi yok.

Siyasette ‘Dün dündür, bugün de bugün’.

Kaldı ki, Seyis, günde tam seksen takla atmakta mahirdir.

Ve şu ramazan gecesinde, Tanrı beni duyacaksa, dilerim ‘Sayın Öcalan’ da ‘He’ der ve İstanbul’da yaşayan Kürtlere “Gidip Seyis’e oy vereceksiniz” diye talimat verir.

Ve seçimler, denildiği gibi eğer 23 Haziran’da yapılacaksa yapılır.

Ve ‘Seyis’ tüm öngörülerin tersine olağanüstü bir yenilgi alır.

Yani İstanbul’daki Kürt kardeşlerimiz, ‘Apo sen bizim onursal genel başkanımızsın ama öyle kodesten bize emir-memir veremezsin’, bizler Kürt kökenli Türk yurttaşları olarak, bağımsız irademizle kime istersek ona oy veririz demiş olsunlar.

İşte bu ‘dönüm noktası’na giden ‘dönemeç’ olacaktır.

Bence ‘yinelenen’ İstanbul seçimleri de böylece ‘hayırlara vesile’ olur.

Ancak ne var ki, ‘Seyis’ ve ‘avenesi’, yani Dr Recep ve tayfası, kaybedecekleri apaçık olan bu ‘macera’ya niye soyundular sorusu hâlâ yanıt beklemekte.

Kanıtları karartmak için iki aya gereksinmeleri mi var?

Yoksa, bu iki ay içinde, Büyükşehir yasasında köklü değişiklikler mi yapacaklar?

Her ne olursa olsun, Türkiye’de hâlâ bir ‘Devlet’in olduğunu ileri sürebilmek için ancak halihazırda varolan ‘siyasi oluşumlar’, yani o sözde ‘parti’lerde görev almış olmak gerekiyor.

Ya da ‘üniversite’lerde ‘hoca’…

Bir de İmam Hatip çıkışlı ‘imam’…

Çünkü bunların en akıllıları, Max Weber’in “Devlet, veri bir toplulukta, meşru şiddet tekelini elinde bulunduran kurumdur- L’Etat est l’institution qui possède, dans une collectivité donnée, le monopole de la violence légitime” kelamını ayet gibi ezberlemişlerdir.

Topluluk nedir, toplum ne; ulus nedir, millet nedir bilmezler, bir.

‘Şiddet’ nedir meşruiyet nedir ayıredemezler, iki.

Tekel nedir çok kutupluluk nedir düşünmezler, üç.

Kargadan başka kuş Max Weber’den başka sosyolog tanımazlar, dört.

Devlet üzerine Napolyon ve Hitler’den başka örnek veremezler, beş.

Sonra, kalkıp, Devlet görevi yaptıklarını, Devlet için canlarını, gözlerini kırpmadan feda edeceklerini söyleyerek güya böbürlenirler.

Eğer sende kuş kadar beyin yoksa, kime hizmet ettiğini de bilemezsin.

Ve senin, şu YSK’nin yedi yargıcından farkın kalmaz.

Zekeriya Öz’den farkın kalmaz.

Şimdiki AM (Anayasa Mahkemesi) Başkanı ve üyeleri, Yargıtay başkanı ve üyeleri, Sayıştay Başkanı ve üyeleri, Yargıçlar ve Savcılar Kurulu başkanı ve üyeleri, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, Emniyet Genel Müdürü ve müdürleri, Candarma Genel Komutanı ve komutanları, Valiler ve Kaymakamlar, Bakanlar ve onların başından farkın kalmaz.

Milletvekilleri ve Meclis Başkanı’ndan farkın kalmaz.

Bunların tümü birden, sözde meşru ama gerçekte gayri meşru ve gayri ahlâkî bir ‘bütün’ oluşturur, ki buna Max Weber ‘Devlet’ demektedir.

İşte sizin ‘Devlet’iniz, kuramsal olarak da budur, pratik olarak da bu.

 

Hayır diyen beri gelsin!

 

 

Habip Hamza Erdem / Bizim Anadolu / 09 Mayıs 2019

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...