Darbeler ve Renkleri
Yazının başlığını ‘Renkli Devrimler’ olarak atacaktım. Değil mi ki sarı, turuncu, yeşil… gibi bir dizi ‘Devrim’ vardır.
Ne var ki, kimi ‘Sözde Devrim’lerin çoğunun ‘Darbe’ düzeyinde kaldığı ve çok daha fazlasının ise ‘Karşı-Devrim’ olarak bittiğini biliyoruz.
Demek ki, ‘Darbe’ ve ‘Devrim’ arasındaki sınır o denli ‘bıçak sırtı’ndadır ki, kimi ‘karşı-devrimciler’ gibi ‘sözde demokratlar’ da bu ayırımı yapmaktan acizdirler.
Ayrıntısına girmeden, kim ki 1960 Devrim’ini ‘Darbe’ olarak niteliyorsa, ya art niyetlidir ya da kara cahildir denilebilir.
1960’ın da ‘Darbe’ ile başladığı söylenebilir ama ‘Devrim’le sonuçlanmıştır.
Ayrıntısına girmeden, yine ileri geri sözü 80 ‘Karşı-Devrimi’ne bağlayanlar ve/ ya da onun arkasına sığınarak ‘demokrasi’ ve ‘hukuk’ edebiyatı yapanların da ya ‘net ve açık’ olarak bu ayrımı bilmedikleri ya da bilerek ve kasten ‘art niyetli’ oldukları söylenebilir.
Tankın ‘önüne yatmak’
Türkçemizin ‘derinliği’ gerçekten olağanüstüdür.
Şimdi şu tankların ‘altına yatmak’ ile ‘üstüne fırlamak’ arasındaki ince ayırıma bakınız. Bir de ‘önüne yatmak’ var ki, ancak Türkçe ile dillendirilebilir.
Gelen tankın ‘ne için geldiği’ne göre, altına da yatılabilir, önüne da yatılabilir, üstüne de fırlanabilir.
Her ne kadar, altına yatmak ‘Moda’sının, Çin’in Tienanmen meydanından kaldığı ve üstüne fırlamak ‘Moda’sının da Boris Yeltsin’le ‘küreselleştiği’ bilinse de; Türkiye’de Hasan Celal Güzel ve Hasan Cemaller başta olmak üzere, ‘üstüne fırlamak’ bir ‘üstünlük kaprisi’, bir ‘liboşizm’ ideolojisinin simgesi olarak sunulagelmiştir.
Püskürtülen ‘Darbe’
15 Temmuz ‘Darbe’si üzerine daha çok yazılacak. O nedenle ‘genel bir değerlendirmesi’ni yapmak için çok erkendir.
Ancak tankların ‘altına yatmak’ ya da ‘üzerine fırlamak’ modasına uygun görüntülerin sunulması için çok elverişli bir ortam sağlandığı da açıktır.
Aylar öncesinden bir ‘Darbe’ olasılığından sözedilmekteydi.
Ne var ki, gelecek ‘tank’ların ‘önüne yatılacak’ tanklardan olmadığı da belliydi. Ya ‘altına yatılacak’ ya da ‘üzerine fırlanılacak’ tanklardı bunlar.
Gelecek olan ‘Darbe’nin, ‘Darbe’ olarak geleceği, arkasında hangi ‘iç ve dış düşman’ların olacağı ve bu nedenle de hiçbir koşulda ‘Devrim’e dönüşmeyeceği bilinmekte miydi değil miydi?
Bunu sokaktaki adamın bile bilmesine karşın, Başkomutan’ın ‘milleti sokağa çağırması’nın akıl ve izanla açıklanacak bir yanı olamaz.
‘Ben size ölmeyi emrediyorum’ komutuyla ‘Nerede tank görürseniz gidip altına yatın’ komutu demek arasındaki farkı okuyucu görecektir.
Kaldı ki, bu ‘kitle’ yıllarca, sözkonusu ideoloji tarafından’, ‘günü geldiğinde tankların üstüne fırlanacak’ diye koşullandırılmıştı.
O gün, ne yazık ki, gelmedi… [O gün gelseydi ‘milletimiz’in tankların üzerine fırlayıp fırlayamayacağı konusu da ayrıca tartışılabilir].
O halde, ‘milletimiz’in bu arzusu kursağında kalacağına, ilk fırsatta onlara da bu ‘tatmin’ duygusu tattırılmak istenmiş olabilir.
‘Ordu sağlam durdu’
Aydınlık Gazetesi’nin ‘Ordu sağlam durdu’ başlığı yerinde bir saptamadır.
Eğer Ordu, ‘komuta kademesi’ şu ya da bu biçimde ‘gafil avlanmışsa’, ki onun da affedilmeyecek yanları vardır, Türk Ordusu sağlam durarak bu ‘Sahte Darbe’yi savuşturabilmiştir.
Ancak yine de, ‘milletimiz’in tankların üstüne fırlamasına fırsat vermemeli idi.
Tanka topla karşılık verilir, top sakalla değil.
Sonra onca yılan nasıl olur da yıllarca ‘Ordu’nun koynu’nda beslenmiş olabilir.
Ordu’nun koynu ‘Ulusun bağrı’ değil midir?
Ulusun bağrına bu hançer demek ki yıllarca önceden saplanmıştır.
Yok efendim, Askerî Şura’da ipleri çekilecekti de onlar erken davrandılar mazereti, herkese yakışsa da Türk Ordusu’na yakışmamıştır.
Önceki Ağustos, önceki Aralık, ondan önceki Ağustos’ta ne iş görüyordun, diye sorulamaz mı? [Kimi ‘Çok Bilmiş’lerin bu soruyu nasıl ‘eskiv’ geçecekleri de tahmin edilebilir]
Ve burada bitiremeyeceğimiz belli olan bu ‘yazı dizimiz’in, bu bölümünü sonlandırırken, ‘milletimiz’in bir an önce sokaktan çekilmesi zorunluluğuna işaret edelim.
Çünkü gelişmeleri soğukkanlılıkla ‘izlemek’ ve ‘değerlendirmek’ zorunluluğu vardır.
Madem ordunun % 1’i bu işe kalkışmıştır, bırakalım % 99’u bu işi halletsin.
Hem ‘Yargı’ ya ‘Bürokrasi’deki düzenlemeler de sokaktaki ‘milletimiz’le yapılacak değil ya?
Yoksa yeni bir ‘Renkli Devrim’ mi keşfetmek üzereyiz?
Habip Hamza Erdem
Görüşler / Bizim Anadolu / Temmuz 2016
Paylaşın, dostlarınızın da haberi olsun…