Press "Enter" to skip to content

Bu Utanç da Bize Yeter

Bu Utanç da Bize Yeter

Gözümüz anayurtta. 31 Mart’ta Türkiye bir yerel seçim geçirdi.

 

 

 

 

 

Öncesinde bilindiği gibi 17 yıldır iktidarda olan parti tüm devlet olanaklarını kullandığı gibi, kendisine bağlı basın-yayın kuruluşlarında tek yönlü propaganda yürüttü; muhaliflerin sesini kısıp sadece kendisi konuştu.

Yetmedi; partili, dolayısıyla taraf olan ve aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı yetkilerini elinde tutan Erdoğan, belediye başkan adayı gibi yurdun her yanında sadece kendisi konuştu; muhalefet partilerini ve onlara oy verenleri ağır ithamlarla eleştirdi, şeytanlaştırdı, tehditler savurdu…

Yetmedi; iktidar partisi yetkilileri, parti adayları her zaman olduğu gibi dini kullanarak, kendilerine oy verilmezse ‘İslam’ın elden gideceğini, Kudüs’ün, Mekke’nin elden gideceği’ savını öne sürdüler.

 

Kara propaganda sürüyor.

 

***

 

Gerçekte yapılacak olan seçim sadece yerel seçimlerdi. Eş deyişle, yurttaşlar kendi kentlerinde, köylerinde yerel hizmet verecek yöneticileri seçecekti. Genel Seçimler değildi söz konusu olan. Hükümet, rejim vb değişmeyecekti.

 

Beyoğlu Belediye Başkanı Adayı Erdoğan.

 

Ancak ortada Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanan bir parti başkanı, kendini ortaya koymuş, kendi partisinin tüm adaylarını dışlamış, yurdu genel seçimler havasına sokmuş, bir de ortaya ‘beka’ sorunu atmıştı.

Söz ettikleri güya ‘yurdun kalıcılığı, sürekliliği (beka)’ydi ama, görünen ve anlaşılan ‘kendi kalıcılıkları ve süreklilikleri’ydi.

 

***

 

Toplum 17 yıllık iktidarlarında dilleri ve eylemleriyle kendisini nasıl ayrıştırdığını görmüş, bu söylem ve eylemlerinden bıkmış, evde tencere de kaynamayınca sırtını dönmüştü.

 

Tanzim çadırlarının seçim görevi bittiği için hemen sökülmeye başlandı.

 

‘Tanzim Satış Yerleri’ adıyla toplumu kuyruklara mahkûm etmiş, dalga geçer gibi de bunlara ‘varlık kuyruğu’ tanımlaması getirmişlerdi…

Toplum üyeleri birkaç yerde bu kuyrukları görüntüleyen gazetecilere saldırmışlardı ancak, anlaşılıyordu ki, gerçekte kızdıkları, yıllarca körü körüne desteklemiş oldukları iktidar partisi ve kendileriydi.

 

O kadar eminler ki, bir gün önceden yazdıkları köşe yazılarında Yıldırım’ı kazandırdılar.

 

Kendilerinden o kadar eminlerdi ki, yandaş kalemleri bile, bir gün önceden yazdıkları yazılarında, iktidar partisinin adaylarını kazanmış göstermişlerdi.

 

***

 

 

Yandaş basın-yayın yenilgiyi saklamayı yeğledi.

 

 

Ancak öyle olmadı.

Tüm devlet gücüne, tek yanlı propaganda ve usulsüzlüklere karşın muhalefet partileri büyük bir başarı göstermiş ve özellikle Ankara, İzmir, Adana, Antalya… ve İstanbul gibi yurdun önemli kentlerinde seçimi kazanmışlardı.

Her seçimde uygulamış olduğu stratejilerini uygulamaya çalıştılar, ancak bu kez sert kayaya çattılar.

 

***

 

Sandıklar kapandıktan ve sayıma başladıktan sonra saat 22.00 sıralarında YSK ve Anadolu Ajansı veri aktarmayı durdurmuş, ardından pek de sevinçli olmayan bir yüzle kamera karşısına geçen AKP’nin İstanbul Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım kendisinin kazanmış olduğunu açıklamıştı.

Bu hep yaptıkları oyundu; sandıklar henüz sayımdayken, resmi kurumlardan henüz bir açıklama gelmemişken algı yaratmak ve sandık başlarındaki muhalefet gözlemcilerinin direncini kırıp sandıkları terk etmelerini sağlamak amacıyla başvurdukları bir yöntemdi.

Ve hemen her seçimde muhalefet partileri yeterince örgütlenemedikleri için bu oyuna geliyorlar ve iktidarca yapılan açıklamayla havlu atıyorlardı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet partilerinin adayı kendini otele kapatıp ‘adam kazandı’ dememiş miydi?

İktidar partisinin başkanı ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’ dememiş miydi?

Yine olur dediler…

 

***

 

 

Ekrem İmamoğlu seçim gecesi 7 kez kameralar önüne geçip bilgi verdi.

 

Ancak bu kez genç ve yıpranmamış bir aday vardı ve o gece 7 kez kameraların karşısına geçip yurttaşı bilgilendirmiş, Yıldırım’ın henüz sayım yapılırken ve YSK’ce bir açıklama yapılmamışken kendini kazanmış ilan etmesinin doğru olmadığını bildirmiş; ayrıca veri aktarımını durduran AA’yı kınamıştı.

 

İşte şimdi şoku yaşıyorlardı…

 

***

 

Saatler gece yarısını geçerken zevahiri kurtarmak adına İstanbul’dan Ankara’ya koşturan partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘büyük kentleri vermiş olabileceklerini ancak ilçelerin çoğunluğunun kendilerinde olduğunu’ söylemiş, yandaşlarına moral vermiş, tehdit etmeyi de unutmamıştı: ‘Bakalım nasıl yönetecekler, göreceğiz…’

Erdoğan yenilgiyi kabul etmişti, ancak -elbette ki kendisinin onayıyla- AKP kurmayları sonuçlara itiraz edeceklerini duyurmuşlar ve İstanbul’un da aralarında olduğu birçok yerde ‘geçersiz oylar’ın yeniden sayımı kararını YSK’ye aldırmışlardı.

Bu hukuksuzdu, ancak söz konusu sandıklarda ‘geçersiz oylar’ yeniden sayılacaktı.

 

***

 

İki gündür birçok yerde daha önce herhangi bir çekince konulmayan, herkesin gözünün önünde imzalanıp mühürlenen ve torbalara konulan ‘geçersiz oylar’ yeniden sayılıyor.

 

***

 

Demokrasiyi bir türlü özümseyemedik

 

Soran olursa demokrasiyi böyle koruduk…

 

 

Şimdi başlıktaki deyime gelelim.

Evet, bu utanç da bize yeter!

Demokrasi, devlet adamlığı, hukuka bağlılık konusunda öylesine yerlerde sürünüyor ki Türkiye, düşünün; bir muhalefet partisi milletvekili oy torbalarının başına bir şey gelmesin diye, günlerdir o torbaların üzerinde nöbet tutuyor…

 

Milletvekilleri oy torbaları çalınmasın diye nöbette…

 

Bu bir örnek. Muhalefet milletvekilleri, özellikle CHP milletvekilleri torbaların başında nöbet tutuyorlar. Çocukları babalarının doğum gününü torbaların başında nöbet tutarken kutlamak zorunda kalıyorlar…

 

Çocuklar milletvekili babaların doğum gününü çuvalların başında kutladı…

 

 

Bu bir utanç değil de nedir?

 

***

 

Seçimi kazanmış gibi teşekkür ediyorlar…

 

Öte yandan algı yaratmaya, bu yolla kişioğlu ve kızlarının zihinlerinde kabul baskısı kurmayı sürdürüyorlar; İstanbul Belediye Başkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ‘bu ne acele’ derken, arkalarında seçimi kazanmış gibi ‘Teşekkürler İstanbul’ yazıları duruyor; seçimin ertesi günü kaldırmak zorunda kaldıkları ‘teşekkür’ afişlerini daha çok ve sık olarak kentin değişik yerlerine asıyorlar…

 

Akit yalan haberle kışkırtmayı sürdürüyor.

 

Yandaş basın-yayın ertesi gün gerçekleri yazamazken, kendini gazete sanan Akit kışkırtmayı yine yalan haberle sürdürüyor… ‘Kartal Belediyesi meydana haç dikmiş’!

 

***

 

 

CHP oy çalmış (!)..

 

Öyle becerikli ki CHP, onyedi yıldan beri örgütlenmiş deneyimli usulsüzlük uzmanları arasında oy çalabilmişler….

Şaka gibi…

Bir cıvıltı kullanıcısı ise şöyle tepki vermiş bu sava:

‘Biz kendi oylarımıza zor sahip çıkıyoruz, sizinkileri nasıl çalalım?’

 

***

 

Nasıl şeyler anlatıyorlarsa çocuklara, büyük kentlerde AKP’nin yenildiğini gören zavallı bir kız çocuğunun ağlamaklı tepkisini çekip bir de utanmadan sanal dünyada yayınlıyorlar…

 

Yazık değil mi bu çocuğa?..

 

Nefret söylemleri sonucunu veriyor ve Malatya’da AKP’liler muhalefetin sandık görevlilerini öldürebiliyor.

Üsküdar’da AKP’liler, oy torbalarının koruma altındaki salonu basıp hem muhalefet gözlemcilerine hem de güvenlik güçlerine saldırabiliyor…

 

***

 

 

Muhalefet kazanınca ‘darbe’…

 

Bu sadece bir seçim ve demokrasilerde kazanmak da olur yitirmek de…

Ancak AKP’lilere ve yandaş basın-yayına göre, kazanan kendileri olunca ‘millet iradesi’, muhalefet kazanınca ‘darbe’ oluyor….

Hadi canım sen de!..

 

***

 

‘Erdoğan’ın adamı’…

 

Gelirinin bir kısmının kamu gelirlerinin oluşturduğu, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in buyruğuyla dünyaya haklının sesini duyurmak amacıyla kurulan Anadolu Ajansı’nın genel müdürü kendisini ‘Erdoğan’ın adamı’ olduğunu ve veri akışını kendisinin tek başına aldığı kararla durdurduğunu açıklarken, yeniden sayım stratejisinin ise AKP’li belediyelerin, özellikle usulsüz bir biçimde yandaş kuruluş ve tarikatlara aktarılan gelirlerin belgelerinin yok edilmesi amacıyla zaman kazanmak istemeleri olduğu savları ileri sürülüyor.

 

Zaman kazanmak istemenin nedeni bunlar mı?

 

Ancak görülen o ki, tüm oyunlara karşın artık mızrağın çuvala sığmadığının ayrımına varmışlar.

Mutfaktaki yangını görmek istemeyip tümden kendilerini ortaya koyanlar, yolun sonu olduğunu görüyorlar…

 

***

 

 

CHP öyle çalmış ki kendi oylarını yazmayı bile unutmuşlar…

 

Muhalefet ise, özellikle CHP geçmişten iyice ders almış olarak, eksik de olsa, bu kez gerektiği gibi görevini yerine getirmiş, hemen her kesimden, -içinde AKP’ye oy vermiş olanlar da olmak üzere- yurttaşların güvenini kazanmıştır…

 

Şimdi CHP’ye düşen, yurttaşın oyuna sahip çıkmak ve devamını getirmek…

 

 

Önemli olan şimdi yılmadan, her türlü oyunlara karşı uyanık olup yurttaşın oyunu korumalarıdır…

 

 

o.ozen@bizimanadolu.com

 

Tüm Yazıları»

 

 

Gözleyi, gözleyi… / Ömer Özen / Bizim Anadolu / 4 Nisan 2019

 

 

    Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...