Atatürk,
Hititler, Gelibolu ve Devrim Arabaları'nın ünlü yönetmeni Tolga
Örnek'le samimi bir söyleşi
"Belgeselle başladım, sonra uzun metrajlı,
oyunculu, konulu filme geçtim. 1998 yılından beri film çekiyorum.
Belgesellerim arasında Atatürk, Hititler, Gelibolu var, arada başka
küçük belgeseller de var; en son olarak da Devrim Arabaları filmini
yaptım. Geçen sene de burada Montreal'de gösterdik Devrim Arabaları'nı."
 |
Arkadaşımız
Ayşenil Ataoğul Tolga Örnek'le. Fotoğraf: Kerem Saltuk
|
Değerli
okuyucularımız, gazetemizin düzenlediği Montreal Türk Kültür
Günleri çerçevesinde gerçekleştirilen Montreal Türk
Filmleri Haftası'na iki yıldır katılan bir yönetmenimiz
var; Tolga Örnek. Geçen yıl muhteşem filmi Devrim Arabaları,
bu yıl da aynı derecede özenle hazırlanmış bir belgesel
olan Gelibolu ile film haftamıza konuk olan Örnek,
İstanbul Robert Koleji ve ardından Teknik Üniversite Metalürji ve
Malzeme Mühendisliği'nden mezun olmuş, daha sonra ABD Florida'da,
önce kendi konusunda, yani malzeme bilimi üzerine yüksek lisans
yapmış, sonra da tamamen farklı bir alana yönelerek American University'nin
Sinema Bölümü'nde yüksek lisansı bitirerek vatana dönmüş, film yönetmenliğine
başlamış. Topkapı Sarayı, Çeliğin Kalbi Ereğli, Atatürk, Hititler,
Gelibolu gibi başarılı belgesellere imza attıktan sonra
2008 yılında ilk kez konulu bir film olan Devrim Arabaları'nı
yapmış ve seyirciden haklı bir beğeni kazanmış. İşte bu alçak gönüllü,
içten, sempatik, açık sözlü ve yakışıklı yönetmenimizi sizlere daha
yakından tanıtmak için köşeme konuk ettim ve ona özgün yapıtlarıyla
ilgili sorular sordum. İşin maddi yönünü fazla kurcaladığımı düşünse
de kibarlığını bozmayarak bana 'sen de taktın bu filmcilikle geçinme
işine' diyeceğine, 'bu konu sizde bayağı sıkıntı yarattı galiba...'
diyerek şaşkınlığını dile getiren yönetmenimizle yaptığım
söyleşiyi ilginç bulacağınızı umuyorum...
-
Okuyucularımıza kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
- Ben yönetmenim, 12 yıldır bu işi yapıyorum. Türkiye'de bir şirketim
var. Önce belgeselle başladım, sonra uzun metrajlı, oyunculu, konulu
filme geçtim. 1998 yılından beri film çekiyorum. Belgesellerim arasında
Atatürk, Hititler, Gelibolu var, arada başka küçük
belgeseller de var; en son olarak da Devrim Arabaları filmini yaptım.
Geçen sene de burada Montreal'de gösterdik bu filmi.
Hem Türkiye'de hem de Amerika'da eğitim aldım. Önce mühendislik,
sonra da sinema okudum. 2000 yılında Türkiye'ye döndüm ve o zamandan
beri Türkiye'de çalışıyorum.
- Yurtdışında
ne kadar kaldınız?
- Master için 1994 yılında gittim, yani 6 yıl kaldım. Ama ondan
önce de babamın işi dolayısıyla Amerika'da yaşamıştım. Bir de İtalya
var. Sonuçta yurtdışında toplam 10 sene kaldım, ayrıca iş için de
çok sık gidip geliyorum.
-
Gelibolu belgeselini bize biraz anlatır mısınız?
- Bu film 2005 yılında çekildi, 5 yıllık bir film. Ben Gelibolu
filmini çekmeye, 1998 yılında Atatürk filmini çekerken karar vermiştim.
Çünkü Atatürk'ün Gelibolu'daki rolünü araştırmak için Çanakkale'ye
gittiğimde çok etkilenmiştim; güzelliğinden, ışığından, güneşinden,
gün batımından; her giden gibi beni de çok etkiledi, çok içine çekti
o hikâye. Atatürk filminde de Gelibolu vardı ama, filmin küçük bir
bölümünü oluşturacaktı. Oysa ben daha büyük bir film yapmak, savaşı
daha ayrıntılı anlatmak istedim. Ancak 2003 yılında başlayabildim
ama, arada belgeler topladım ve de yoğun bir şekilde çalışmaya 2002
sonu - 2003 başında başlayıp 2005'e kadar hiç durmadan çalıştım
ve tamamladım.
- Maddi kaynak
nereden geliyor, sponsor gerekiyor değil mi?
- Evet sponsor buluyoruz, eski filmlerden elde ettiğimiz gelirlerle
de finanse ediyoruz, bazen ön satışlar oluyor. 2005 yılında Türkiye'de
sponsor bulmak daha kolaydı, çünkü ekonomik kriz yoktu, belgesele
daha fazla ilgi vardı. Bugün için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Özel
kurumlarda belgesele ilgi düzeyi düştü. Oysa o zaman biz çok destek
almıştık.
- Belgesel
filmler de konulu filmler gibi sinemalarda mı gösteriliyor?
- Normalde gösterilmiyor ama, biz Gelibolu'yu gösterme şansını elde
etmiştik. O dönemde bayağı izlenmişti, uzun süre gündemde kaldı.
-
Atatürk filmi de öyle olmuştu yanılmıyorsam?
- Atatürk filmiyle ben sinemaya çıkmamıştım. O sadece televizyon
ve DVD içindi. O zaman o da kendi çapında beğenilmişti.
- Eğer sinemada
gösterilmiyorsa, belgesellerden nasıl gelir elde edebiliyorsunuz?
- Televizyon, DVD ve yurtdışı satışları oluyor.
- İlerisi
için yeni projeniz var mı?
- Var, şu an üstünde çalıştığım, önümüzdeki Eylül, Ekim ayında çekimine
başlayacağım konulu, oyunculu bir filmim var.
- Ondan söz
etmek ister miydiniz?
- Biraz edebilirim. Sonbaharda başlıyoruz, İstanbul'da, Berlin ya
da Frankfurt'ta ve de Mardin'de çekilecek. Aksiyon, gerilim tarzında,
uluslararası konusu olan bir film. Daha fazla ipucu vermek istemem.
-
Tabii çok haklısınız. Biraz da geçen yıl burada gösterilen Devrim
Arabaları adlı filminizden söz edelim.
- Devrim Arabaları da 2008'de çekilen en son filmim.
Türkiye'nin ilk otomobilini ve onun arkasındaki macerayı, insanları,
onların başarısını anlatan bir film. Yani Türkiye'nin bir ilki olduğu
için, bizim çok önemsediğimiz, heyecanlandığımız, gururlandığımız
ve anlatmak istediğimiz bir hikâyeydi. Tabii bu bir dönem filmi,
1961 yılında geçiyor. Onu yapmak çok keyifliydi. Galiba tarzı da
farklı oldu, çok fazla o tarz film yapılmamıştı bugüne kadar. Gerçek
bir hikâyeden esinlenerek, onu kurgulayarak, bir tarihi gerçeği,
dramatik bir şekilde seyirciye aktarmayı hedefleyen bir film oldu.
Kadrosu da çok iyiydi, çok şanslıydık o açıdan. O benim için her
zaman çok özel bir film olacak.
- Çok da
özgün bir film.
- Sağ olun.
 |
Devrim
Arabaları'ndan bir sahne. |
- İlk gösterimde
çok ilgi göremedi ancak ısrar üzerine ikinci gösterimi yapıldı ve
inanılmaz ilgi gördü; sizce bu neden?
- Tabii ki sinemada her iyi, güzel film iş yapacak diye bir kural
yok. Sinemada çok farklı şartlar var; vizyona girdiği dönem, seyircinin
beklentisi, başka filmler, tanıtım, seyircideki algısı, pek çok
etmen var. Devrim Arabaları bence birazcık bunların
toplamının kurbanı oldu.
- Peki ama
sonra tekrar gösterime girdi, bu nasıl oldu?
- Seyirciden talep geldi, seyircilerden filmi kaçıranlar, dağıtımcıya
ve bize çok yazdılar, sitem ettiler, o yüzden bir daha gösterime
soktuk ve bu kez çok ilgi gördü.
-
Türkiye'de istediğiniz konuda, istediğiniz gibi film yapabiliyor
musunuz, yoksa sansür var mı?
- Yok, artık sansür yok.
- Yani herkes
istediği filmi yapabiliyor.
- Yapıyor ama, Türkiye'de oto sansür var. Resmen bir sansür yok
artık, ama insanlardan gelecek tepkileri falan düşünerek ya da bu
tepkilerden korkarak kendilerini sansürleyebiliyorlar sanatçılar.
Aslında kişisel sansür var, çok fazla kurumsal sansür yok.
-
'RTÜK' diye duyarız hep...
- Aslında RTÜK sansür değil, o düzenleyici bir kurum. Tabii RTÜK'ün
bazı kuralları hep tartışılıyor, bence öyle bir kurum olması gerekiyor
ama belki işleyişi, kuralları ve uygulamalarıyla ilgili olarak tartışmak,
konuşmak, uzlaşmak gerekiyor herhalde.
-
Peki filmcilikle geçinmek mümkün mü, yoksa yan gelirler gerekiyor
mu? En azından siz film yaparak geçinebiliyor musunuz?
- Geçiniyoruz... Bu konu sizde bayağı sıkıntı yarattı galiba, hep
bunu soruyorsunuz.. hah... hah...
-
Ama hayatın gerçeği bu, istediği işi yaparak hayatını kazanan çok
az insan var. Bir başka husus da, sinema sektörünün her kademesinden
sürekli maddi sıkıntı şikâyetleri dinliyoruz. Gerçi biz millet olarak
ağlamaya bayılırız da; neyse o da ayrı bir konu. Yani bu işe tutkun
gençlere biraz fikir vermek için, örneğin burada tanıdığımız iki
arkadaş vardı, üniversite eğitimlerini de bu konuda aldılar, çalıştılar
didindiler ama şimdi filmciliği ek iş gibi güçlükle sürdürebiliyorlar.
Onlar mutlu azınlığa bir türlü dahi olamadılar, onlara tavsiyeleriniz
olabilir mi?...
- Şimdi güzel sanatlarda, romanda, edebiyatta, şiirde, tiyatroda,
resimde, geçinmek kolay değil. Bu işleri yapmak isteyen, bu işi
para için değil iş için yapmalı. Ün için yapmamalı; iyi, farklı
bir iş yapmak için yapmalı. Bunu becerebildiğinde, severek yaptığında,
para da, ün de beraberinde gelebiliyor. Ama kolay bir dal değil.
Çok büyük bir rekabet var, çok az talep var. Ben gençlere.... aslında
gençlere bu konuda öğüt vermek doğru değil, her kişiliğin amacı,
hedefi, hayalleri farklı, her kişiliğin de inanma gücü farklı. Eğer
biri çok istiyorsa peşinden gidiyor ve her ne pahasına olursa olsun
bu işi yapıyorsa, geçimini de sağlıyor. Bazıları belli bir süre
geçimini sağlıyor ondan sonra sağlayamıyor. Ben şu anda düşe kalka,
ite kaka sağlıyorum ama bunu beceremediğim bir gün gelirse ben de
önlemini almak durumundayım.
-
İnsanın geçim kaygısı olmazsa çok daha güzel işler çıkarma olanağı
oluyor.
- Çok haklısınız, ben o konuda şanslıyım. Zorlanıyor muyum? İnanılmaz
zorlanıyorum. Bıktığım, umutsuzluğa kapıldığım oluyor mu? Oluyor,
hem de çok sık oluyor. Ama işi yapma isteğim şu anda bunların hepsinin
üstünde. Eğer sevdiğim işi yapma isteğim, bu zorlukların ve hayal
kırıklıklarının altına inerse o zaman işimi değiştirmek zorunda
kalabilirim.
-
Peki televizyon için bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz? Mesela
bir dizi furyası var. Eminim çok kaliteli olurdu bu işe el atsaydınız....
- Evet, gündemde dizi de, televizyon programı da var. Ama düşünüyoruz
daha, kesinleşmiş bir şey yok. Belki yakında yaparız, hatta çok
yakında olabilir bu.
- Gazetemiz
hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Aaa işte o çok güzel. Ben gazetenizi izliyorum ve çok seviyorum.
Geçen sene bayağı yakından tanıma olanağım oldu. Bence burası için
çok değerli, bence Montreal'de yaşayan Türkler değerini çok iyi
bilmeli. Benim tek bir şikâyetim var, bu gazeteye daha fazla destek
olunmalı. Buradaki Türk toplumunun gazetenin önemi, kalıcılığı ve
potansiyeli konusunda gerektiği kadar aktif davrandıklarını, destek
olduklarını zannetmiyorum. Bu kadar güzel bir gazete, bu kadar güzel
bir insan ve bu kadar güzel bir ekip tarafından çıkartılan bir gazetenin
bu kadar ihmal edilmemesi gerekiyor, daha fazla desteklenmesi gerekiyor.
Üstelik bu bahsettiğim destek de çok büyük bir destek değil yani.
- Çok haklısınız.
Üstelik şunu da belirtmeden edemeyeceğim, Bizim Anadolu yalnızca
Montreal'de değil tüm Kanada'da üç dilde yayınlanan tek Türk gazetesi
ve tüm Kanada'ya dağıtılıyor ve çok da okunuyor. Ayrıca özellikle
Montreal'de olmak üzere yine tüm Kanada'da Türk kültürünün tanıtımını
doğru bir biçimde ve de en iyi yapan kurum. Gerçekten hak ettiği
desteği göremiyor ama, ne yapalım, biz onu hep aynı düzeyde yaşatmak
için elimizden geleni yapıyoruz, onunla gurur duyuyoruz.
Tolga Bey,
size teşekkür ediyor, başarılarınızdan ötürü kutluyor ve devamını
diliyorum.
http://www.ekipfilm.com/
http://www.devrimarabalari.com/
Temmuz 2010
Yazarın Önceki
Yazıları:
Nil Ataoğul'la Kebek'te Sendikalaşma
Resimlerim çok renkli, biçimler renklerden
çıkıyor...
Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'dan görüntüler
Toronto Başkonsolosu Bilgen, yoğun biçimde
açılışa hazırlanıyor
Dr. Khadir: "Bilime inanın!"
Türkiye Turizm Fuarı'ndaydı
Kadınların duygusallığını resmeden ressam:
Orhan Alpaslan
Toplumun Muhteşem Süleyman'ı Montreal
Caz Festivali'nde döktürdü
"Burada bir hikâye var, bunu çekmeliyim
dedim.
Ve hiçbir şey iki kez çekilmedi!"
Türkiye'den Kanada'ya sanat köprüsü ve
Ressam Atanur-Asuman Doğan çifti
Montreal'de Türk Kültür Şöleni'ni başlatıyoruz
Duo Romantika'dan dört el'li sevgi
damlaları…
Petro Canada'ya karşı işçilerin utkusu
Kriz gerçekten korkunç mu?
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından
gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı
bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı
avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda
Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"
Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ
kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok
demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil,
elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin
ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|