Press "Enter" to skip to content

89. Yılında Dil Bayramı Daha da Buruk

Eylül 2002’de şunları yazmışım. Pek bir değişiklik olmadığı, sorun içler acısı olarak daha da derinleştiği için virgülüne dokunmadan yeniden yayınlamayı uygun buldum.

1932 yılı Eylül ayının 26’sında Ulu Önder Atatürk, Arap abecesinin yerine Türkçeye daha uygun olan Latin abecesini koyduktan dört yıl sonra bir Türk Dili Kurultayı toplamıştı. Bu ilk Dil Kurultayı’na 713 kişi katılmıştı. Katılan 713 kişi şu kesimlerden oluşuyordu: Aşçı, çiftçi, işçi, yazar, çizer, dilci, dilbilimci, hekim, yargıç, Yahudi-Müslüman-Hıristiyan din adamı, düşünür, öğretmen, subay vb…

Birinci Dil Kurultayı’na çağrılanlar arasında Karakeçililer de vardı.

Bu ilk kurultay dokuz gün sürmüş, yurdun her yanında şenliklerle kutlanmıştı. Dil, Latin abecesiyle birlikte ellerine, ayaklarına vurulan prangalardan kurtulmuş; şimdi yürümesini öğrenmeye çabalayacaktı.

Atatürk, ‘dilinizi başka dillerin boyunduruğundan kurtarın’ diyerek; demekle kalmayıp bunun ateşleyicisi olarak, sonradan adı ‘Türk Dili Kurumu’na dönüşen, 1931 yılında kurdurttuğu ‘Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin çalışmalarını ilgiyle yakından izlemişti. Ölümüne yakın da hazırlamış olduğu kalıt belgesinde (vasiyetinde), gelirlerinden Türk Dil Kurumu’na ve kardeş kuruluş ‘Türk Tarih Kurumu’na bir kalıt bırakmıştı.

Birinci Dil Kurultayı’nı haber yapan gazetelerden seçmeler (Akşam)

Bu kurumlar Atatürk’ün görüşleri doğrultusunda bağımsız olarak çalışmışlar, Türk diline kanatlarını vermek için var güçleriyle çabalamışlardı. Bu çalışmalar ışığında Türk dili başka dillerin boyunduruğundan kurtulabilmiş; yüzyılın başında ancak yüzde 25, yüzde 30 Türkçe sözcük içeren dil, yüzyılın ikinci yarısında yüzde 90’lara varan sözcük dağarcığına ulaşmıştı. Bunun geri dönüşü yoktur, olamaz.

Birinci Dil Kurultayı’nı haber yapan gazetelerden seçmeler (Cumhuriyet)

Ancak ilk Dil Kurultayı’nın açılış günü (26 Eylül) her yıl Dil Bayramı olarak büyük bir coşkuyla kutlanırken, 12 Eylül hukukunun Türk Dil Kurumu’nu devletleştirerek, Atatürk’ün kalıtı zorla alındıktan sonra, ne yazık ki bu bayram buruk kutlanmaya başlandı.

Birinci Dil Kurultayı’nı haber yapan gazetelerden seçmeler (Hakimiyeti Milliye)

Atatürk’ün gözü gibi koruduğu kurumların yerine, aynı adla çalışmaz bir kurum oluşturdular. Bu kurumun daha sonra yaptığı, dilde karmaşayı derinleştirmekten başka bir işe yaramadı. Birleşik sözcükleri ayırdılar, yasak sözcükler ürettiler vb. Sonunda adları yolsuzluklara da karıştı.

Atatürk’ün üzerlerine titrediği kurumlar ve Atatürk’ün kalıtı yeniden geri verilinceye dek Türk dili gönüllüleri Dil Bayramı’nı buruklukla kutlayacak.

Burukluğumuz kat kat: Atatürk’ün kurumlarının kişisel kalıt hukuku yerle bir edilip zorla alınışı; 70 (bugün 89) yıllık kazanımlarına karşın bugünkü Türkçe’nin durumu…

Yine de Dil Bayramınız Kutlu Olsun!

Birinci Dil Kurultayı’nı haber yapan gazetelerden seçmeler (Milliyet)

Türkçe Karşılıklar

‘Geri çeviriyorum’, ‘bana dönün’, telefonunuzu çeviriyorum’, ‘mesajınızı geri çeviriyorum…’

Şu ‘yanıtlayıcılar’ yaşamımıza girdiğinden beri, telefonda da gerektiği gibi konuşamaz olduk.

Evde değilsiniz. Ancak olası telefon iletilerini kaçırmamak için, bir ‘yanıtlayıcı’nız var. O, siz olmadığınızda sizin yerinize telefonlara yanıt verecek; telefon iletilerini koruyacak, siz de eve geldiğinizde -ya da dışarıdan edinme olanağınız varsa dışarıdan- o bırakılan iletileri edinecek, onlara yanıt vereceksiniz.

Şöyle bir iletiyle karşılaşıyorsunuz örneğin: ‘Ben falancayım, lütfen bu mesajımı aldığınızda bana dönün, telefon numaram şu…’. ya da ‘…. bey ya da hanım, bu sabahki mesajınızı çeviriyorum….’, ‘Kusura bakmayın, çok biziydim, telefonunuzu geri çeviremedim’. vb, vb…

Sağa dönüyorsunuz kimse yok, sola dönüyorsunuz kimse yok. İyi ki yok. Siz de kendisine dönemiyorsunuz. Bir de telefonunuzu çeviremeyen var. ‘İyi ki çevirememiş, ya çevirseydi, ben şimdi ne tür bir telefonla karşılaşırdım’ diye kendi kendinize soruyorsunuz. Başınızı bir oy yana bir bu yana sallıyorsunuz. Hani şimdi evire çevire bir de… Neyse, neyse…

Kuzey Amerika gibi bir ortamda yaşadığımızdan ve günlük yaşamımızda İngilizce ya da Fransızcayı yoğun olarak kullandığımızdan, kendi dilimize o dillerin kullanma biçimlerini de taşımaya kalkıyoruz. Ama görüyorsunuz, olmuyor. Çok ayrı bir dil ailesinden geliyor bizim dilimiz.

Kendi dilimizde konuştuğumuzda, kullandığımız sözcüklere biraz daha özen gösterirsek bu tür yanlışlara düşmeyiz.

Türkçeye aktarılan bu tür özensiz ve yanlış çeviriler, dilimizi çok kirletiyor. Türkçe düşünerek konuşmaya başladığımızda sözcükler ve tümce yapıları da kendiliğinden gelecektir.

Birinci Dil Kurultayı’nı haber yapan gazetelerden seçmeler (Vakit)

Birazcık dilimize önem versek diyorum.
Bir dosta telefon iletisi bırakırken, ne diyebiliriz örneğin?

Bir deneme yapalım mı?

– ‘Merhaba …. Bey, …. Hanım. Bugün beni aramışsınız. ‘Evde değildim, ancak şimdi arayabiliyorum sizi. Beni şu numaradan arayabilirsiniz, görüşmek üzere, hoşça kalın! vb.’ (baaay yok!)

Ya da:
– ‘Merhaba ben …. (Adınızı veriyorsunuz.) Beni şu numaradan arayabilirseniz sevinirim’. (‘Bana geri dönün’ demeyin!)

Dilden dile, her zaman birebir sözcük çevirisi yapılamaz.
Bu, her dil için geçerlidir.

Dilinizi Türkçeyle tatlandırın. (Eylül 2002)

 

o.ozen@bizimanadolu.com

Önceki yazıları»

Ömer F. Özen / Dil Yarası… / Bizim Anadolu / 26 Eylül 2021

 

Share with your friends / Partagez avec vos amiEs / Dostlarınızla paylaşın...

Be First to Comment

    Leave a Reply